Mesih İsa Evrenin Kralı Bayramı – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1. Okuma 2 Sam. 5,1-3 Mezmur 121 2.Okuma Kol. 1,12-20 İncil Luka 23, 35-43

Bugünkü okumalar, “hükümranlık” sözcüğünü öne çıkartmaktadır. Davut’un hükümranlığını incelemeye başlıyoruz, sonradan da Mesih’in ve Allah’ın hükümranlığına dikkatimiz çekiliyor. Davut, “Rab’bin önünde” kral olarak meshediliyor. Kral olarak halk için Allah’ın hizmetinde olduğunu hiç unutmamalı: O halde ne kendi faydası ne de zenginleri ve günahkarları sevindirmek için kanunlar yapamayacaktır. Allah’ın hizmetinde olan kral, daima O’nun emirlerini gözünün önünde tutacak, aksi halde halkı karışıklığa, düzensizliğe, bozguna uğratacaktır. İnsanın hükümranlığı, Allah’ın hükümranlığının yansıması olmalıdır: İnsanların itaat etmesi gereken sadece O’dur. Zaten Davut ve onu meshedenler bu iyi niyetle başlıyorlar. Ama Davut bir insandır ve insan ayartılabilir: Bu denenmeyi atlatabilecek mi? Maalesef, ‘hayır’ dememiz gerekiyor.

Bütün ayartmaların üstesinden ancak ve ancak ilahi sözü gerçekleştiren, ebediyen kalacak hükümranlığa sahip, Oğul olarak çağrılacak Olan’dır. Evet, İsa denenmeleri yenecek, ilk önce çöldeki ıssızlıkta ve çeşitli zor dorumlarda, sonra da kesin bir şekilde haçta denenmeyi yenecektir!

O’nunla alay eden askerler şöyle diyorlardı: “Sen Yahudilerin kralı isen, kendini kurtar!” “Kendini kurtar!”; bunu O’na herkes söylüyor: Başkanlar, askerler, diğer mahkumlar… Bu egoizmlerini gösteren tüm insanların davranışıdır: Kendilerini kurtarmak! İnsanlar kendilerini kurtarmak için başkalarına acı çektirmeye, hatta şeytana itaat etmeye bile hazır olabilirler. Bu, insanların kral hakkındaki düşünceleridir: Kral, kendini kurtaran biridir. Gerçekten biz de hükmedenlerin ve güçlü pozisyonda olanların her şeyden önce kendilerini düşündüğünü görürüz.

Haçta acı çeken İsa, gelen teklifleri küfür gibi duymakta. O, başkalarını kurtarmak için, bizleri egoizmden ve meyvelerinden kurtarmak için haça gerildi. Bu sebepten biz O’nu Kral olarak çağırmaktan mutluyuz, O’na sevinçle ve sevgiyle itaat ederiz.

Bizler haça İsa ile gerilen iyi hayduda katılıyoruz. O, İsa’nın mucizelerini görmemiş olmasına rağmen, İsa’nın sessizlikte kendini kurtarma denemesini reddetmekte olan İsa’yı sevmeye başladı.

Bizler de haydut gibi İsa’ya şöyle diyoruz: “İsa, hükümranlığına kavuşunca beni hatırla!”. Biz O’nun krallığından şüphe etmiyoruz: O, aramızda, Allah’ın otoritesini temsil ediyor, çünkü Allah’ın sevgisiyle hepimize ulaşıyor. Haç üzerinde insani ve geçici bir hükümranlığın şanını görmüyoruz, fakat çehresinde hiçbir zaman görmediğimiz ama hep hayal ettiğimiz sevgiyi görebiliyoruz.

O, haydut gibi ayartmalar tarafından yenilmiş bizleri hatırlamaktadır. O haydut İsa’ya şöyle diyemezdi: Beni hatırla, çünkü seni takip ettim, çünkü seni dinledim ve itaat ettim. İsa’ya sadece şöyle diyebilirdi: Beni hatırla, çünkü muhtacım, gerçekten sevmeyi hiçbir zaman becermedim, başkalarına acı çektirme pahasına daima istediklerimi elde etmeye ve kendimi kurtarmaya çalıştım. Beni kimsenin beklemediği ebediyete yanımda getirecek hiçbir şeyim yok, ama sen beni hatırla. Ellerim boş, yüreğimde sadece kötü hatıraları saklayan beni hatırla.

Peki ya İsa? İsa gerçek bir kral gibi dinliyor. Bir kral gibi en güzel şeyleri vereceğine söz veriyor. İsa bu vaat sayesinde güzel olmaktadır: “Gerçekten sana söylüyorum, bugün benimle birlikte cennette olacaksın!”.

İsa kendini kurtarmıyor, düşüncemizden öte bir ümit vererek bizleri kurtarıyor. Ve çehresi en güzel çehre oluyor. Bu anda İsa’dan daha sevimli, daha ‘kral’ biri olamaz. Tacı kanlı ve dikenli olsa da! Bu anda İsa, göğün kapısıdır; en güzel ve en sürekli hükümranlığı bize açıyor: Allah’ımızın ve Baba’mızın hükümranlığını! Teşekkürler, Rab’bimiz İsa!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 33. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Mal. 3,19-20 Mezmur 97 2.Okuma 2 Sel. 3,7-12 İncil Luka 21,5-19

Bu Pazar Günü Kilise takviminin son pazarından önceki haftadır: Bu sebepten zamanların sonundan, her şeyin, yaşamımızın da sona ermesinden bahseden metinler okunur. Hakikaten de her şeyin geçici olduğunun farkındayız: Hastalıklar ve kazalar sebebiyle devamlı olarak tehlikede yaşadığımızı görürüz. İsa bu gerçeklerden konuşur, bunları saklamaz veya konuşulmaması gereken bir konu olarak görmez. O’nun sözleri yüzeysellik içerisinde yaşamamak için, uyanık olmaya ve dünyanın güzel şeylerini birer ilaha çevirmemek için yardımdır. Bizler insanların, kendi yaptıkları şeyleri ilahlara çevirmelerinin ne kadar kolay olduğunu görürüz. Bu şeylerin güzel, çekici, faydalı olduklarını gördüğümüzde onları yapanları beğeniriz, onlara anıtlar, meydanlar ithaf ederek şan veririz. Elbette insanın bunu yapması için ona zekayı ve kabiliyeti vereni unuturuz.

Bugün İsa öğrencileri ile Yeruşalim tapınağının sanatsal güzelliğinden bahsediyor. Gerçekten öğrenciler bu güzellikten dolayı hayret içinde kalmaktaydılar. İsa ise insana, özellikle de Allah’a bakmakta: Eğer insan Allah’a itaat etmezse, eserleri tuzak oluyorlar. Tapınağın zenginliği yağmacıları çekecektir; bunlar için sanatsal güzellik hiç önemli değil ve altın alabilmek için her şeyi yok edecekler!

Taş üstünde taş kalmayacak”! Gerçekten Yeruşalim tapınağı için bu sözler bir peygamberlik oldu: Kırk sene sonra böyle oldu. Fakat sadece Yeruşalim için değil de, tarih boyunca insanlar tarafından, Hristiyanlar tarafından da, sayısız eserler için, harika kiliseler için de bu sözler geçerli oldu. Bu sözler, geçmeyecek sözler; bizim muhteşem kiliselerimiz, kurduğumuz çeşitli sosyal ve yardım kurumları da sona erecekler. Bunu unutmamalıyız, öyle ki ruhsal yaşamımızı, Rab ile olan birliğimizi ve O’nun projelerini küçümsemeyelim. 

Dünyada hiçbir şey sabit değildir, hiçbir şey kalıcı değildir. Halklar hareket ediyor, beraberlerinde kendi egoizmlerini, zorbalıklarını sürüklüyorlar, ellerindeki yıkıcı güçle günahlarını kabul ettiriyorlar. İsa’yı dinleyen kişi; bu olaylara, putperestliğin ve ateizmin sunabileceği çekicilikten korunmaya, insanın tek Kurtarıcısına tanıklık etmeye hazır olmalıdır. İsa’yı seven kişi, insani güvene sahip değildir: Gerçekten de insani güvene dayanmak, tehlikelidir. Böyle yapanlar, akrabalar veya sevdiklerini söyleyenlerden bile kin görecek ve kandırılacaktır. Deprem ve hastalıklardan değil de, imanımızın zayıflığından, tanıklık verme yeteneğinden yoksun olmamızdan korkmalıyız.

Gelecekte kim olduğumuzu, daha doğrusu bizi yaşatanın ve sevinç, sevgi verenin, güvenli rehberlik ve yaşamımıza anlam verenin kim olduğunu göstermek için fırsatımız olacaktır. Birçok kişiye İsa’nın kurtuluşuna katılabilme imkanını verebilme, sevincimiz olacaktır. Fakat uyanık olmamız gerekecektir öyle ki neyin Allah’a ait olduğunu, O’nunmuş gibi gözükenden ayırabilelim.

Hiçbir zaman her şeyin sona erdiğini unutmamalıyız. Bu şekilde kalıcı gerçeğe, daha doğrusu kalıcı Olan Kişiye bağlı kalacağız: O bizi gerçekten sever ve yüzyıllar boyunca yüceltilmeye layıktır!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 32. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma 2 Mak. 7,1-2.9-14 Mezmur 16 2.Okuma 2Sel. 2,16 – 3,5 İncil Luka 20,27-38

Bu günkü Rab’bin Sözünün ana fikri dirilişe imandır. Biz Allah’ın Allah olduğuna, ölüm dahil hiçbir şeyin O’nun üstünde olmadığına inanıyoruz. Allah insanı ölmesi için değil, yaşaması için yaratıyor! Ve O’nun yarattığı tüm insanlar O’nun sayesinde yaşıyor! İsa, bu konu hakkında O’nu zor duruma düşürmek isteyen Sadukilere, aynen böyle cevap verir. Kutsal Kitabın sadece ilk beş kitabının Allah’ın Sözü olduğunu söyleyen Kudüs zenginleri olan Sadukiler, günümüzdeki bazı kişiler gibi düşünüyorlardı. Bunlar ne diyordu? “Ölüleri görmüyoruz, o halde ölüm ile her şey biter”.

Bu aynı zamanda zenginlerin ve zengin olmak isteyenlerin de düşünme şeklidir, böylece cimriliklerini, fakirleri görmeme körlüklerini, açık hırsızlıklarını, temize çıkarmalıdırlar. “Mademki ölümle her şey sona eriyor, mümkün oldukça rahat yaşayalım”. Bu “rahat” sözü de eğlence ve zevki kapsayan her türlü egoizmi ima ediyor. O zamanda bunu düşünen Sadukilerdi, şimdi genç ve yaşlı arkadaşlarımızlardır, hatta kendimizi imanlı sayan, fakat ölümü başa gelebilecek en kötü olay gibi gören, cehennem sanki yokmuş gibi düşünen bizler de öyleyiz.

İsa, İbrahim, İshak ve Yakup’tan canlı kişiler gibi bahsediyor, sebebi de Kutsal Yazıların da onlardan böyle konuşmasıdır. Allah halkını İbrahim’e olan sevgisinden dolayı kurtardı, ona ebediyen sürecek sözler verdi. İbrahim artık olmasa, Allah’ın sözlerinin de bir değeri kalmazdı! Hatta Allah’ın insanların arasında belirtilmeyi istediği ad, Eski Atalara, onların hayatlarına, onların itaatlerine ima etmektedir. Allah Musa’ya şöyle dedi: ”İsrailler’e de ki, ‘Beni size atalarınızın Allah’ı, İbrahim’in Allah’ı, İshak’ın Allah’ı ve Yakup’un Allah’ı gönderdi. Sonsuza dek adım bu olacak’.” 

Yaşamımızın ölümle sonuçlanacağını nasıl düşünebiliriz? Allah ölümü yenemez mi? Öyle olmasa ölüm tanrımız olurdu, ölüm korkusu da rehberimiz. Ölümü maaş olarak kullanan Şeytan sahibimiz olmak istiyor, ölüme tapıyorsak istediğine ulaşıyor. O, Allah’ın düşmanıdır, bizi mecbur etmek için, kendisine itaatimizi kazanmak için, korkuyu, ölüm korkusunu kullanıyor. Ama biz, yaşamımızın Allah’ın elinde olduğunu bildiğimizden dolayı ebediyen yaşayacağımızdan emin olarak, bizi korkutmasına izin vermiyoruz.

Biz çocuklarına Allah’a olan sevgiyi öğretmeyi bilen sadakatli ve cesur yedi çocuk annesi gibiyiz ve olacağız. Bu çocuklar yaşamın Allah’tan kaynaklandığını bildikleri için ölümden veya acılardan korkmadılar. Yaşam Allah’ını terk etmemek için ölümü kabullendiler.

Biz İsa’nın öğretileriyle, hatta O’nunla yaşıyoruz. O, dünyada hep zülüm görüyor ve biz O’nunla kalıyoruz. O, kendini akıllı zannedenler tarafından reddediliyor, fakat biz O’nunla yaşarız. O, yöneticiler tarafından hor görülüyor ve biz O’nunla yaşıyoruz. O, karar verenler tarafından yokmuş gibi görülüyor ve biz O’nunla yaşıyoruz. O, ünlü yazarlar tarafından veya herkesin önünde konuşanlar tarafından bahsedilmiyor ve biz O’nunla yaşıyoruz. O haçta öldü ve biz O’nunla yaşıyoruz, çünkü ebediyen O’nunla yaşayabileceğimizi, hiçbir tehdit, hiçbir haksızlık Allah’ın bize, bu yaşamdan sonra vereceği yaşamı elimizden alamayacağını biliyoruz.

Belki bütün bu durumlarda İsa ile birlik içerisinde olduğumuz tamamen gerçek değildir, ama arzumuzun ve duamızın böyle olmasını istiyoruz. Gerçekten de Baba’ya bize azmi ve sebatı vermesi için dua ediyoruz ve Baba bize bunu verecektir, çünkü Kendisi, hayat kaynağı olan yüreğinden gelen gerçek hayat olan Oğluyla birlik olmamızı istiyor. Allah’ın Oğlu olan Hayat, meleklerin bile tanımadığı bir hayattır ve bize miras olacaktır.

Bu hayatı sevdiğimiz kişilerin de kuşandığını gördüğümüzde en büyük sevincimiz bu olacaktır!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Tüm Azizler Bayramı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Vahiy 7,2-4.9-14 Mezmur 23 2.Okuma 1Yh. 3, 1-3 İncil Mt. 5,1-12

Bugünkü bayram derin anlamını İsa’nın bir cümlesinden almaktadır: “Baba, bana hizmet edeni onurlandıracaktır”. İsa’ya hizmet edenleri Baba onurlandırıyorsa biz de aynen onurlandırırız. Onların sevgilerini ve hizmetlerini örnek alırız ve onların Baba’nın gözünde kıymetli olmalarından seviniriz. Onlar bizim kardeşlerimizdir, bu sebepten tüm aile onların şahane durumundan şan kazanır. Onlar Mesih’in bedeninin uzuvlarıdır, Tabor dağında üç havarinin gördüğü ışığı, hatta dirilmiş Rab’bin çehresindeki ışığı en çok gösteren üyelerdir. 

Bu kardeşlerimizin yaşamları, İsa’nın dağda halka söylediği cümlelerle tasvir edilmektedir. Onlar, yüreği zenginliğe bağlı olmayanlar, acı içinde, doğruluk için zulüm görmekte, merhametli olanlar, barış için çalışanlardır. İsa’nın bu sözleri Azizlerin yaşamlarının Allah’ın gözünde niçin önemli olduğunu anlamamıza yardımcı olmaktadır: Onlar tüm Kilise ve insanlık için bir armağan ve zenginliktir. Diğer yandan yaşamları bize İsa’nın sözlerinin tam olarak ne anlama geldiğini anlatmakta. Onlar Rab’bin Sözünü yaşadılar ve bu Söz bizler onlar tarafından yani insanlardan yaşanmış hayat olarak bağışlanmaktadır. Onlar gerçekten Aziz Pavlus’un bahsettiği mektupturlar, herkesin, okuryazar olmayanların bile anlayabildiği mektuplar!

Ben onların Kilise’deki varlıklarından mutluluk duyuyorum. Ruhani hayatta topallayan ben, İsa’ya olan bağlılıklarından ve O’nun varlığının ve gerçeğinin tanıklığını vermelerinden güç alıyorum. Onların seçtiği fakirlikten ve itaatten İsa’nın öğretilerini ciddiye almakta yardım görüyorum, benim de onları kabul edip yaşayabileceğimi anlıyorum. Onların alçakgönüllülüğünden ve duygularının, düşüncelerinin saflığından, sevgiyi insanlardan beklemeden, İsa’nın bana karşı duyduğu sevginden mutlu olmaya yardım buluyorum. Onların sabrından dayanma gücünü alıyorum ve her şeyden önce kendime dikkat etmeyi öğreniyorum öyle ki içime başkalarını yargılama ruhu değil, aksine, Kireneli Simon gibi, kardeşlerimin günahlarının haçını taşımak için İsa’ya yardımcı olmam için güç gelsin.

Bugün kutladığımız bu aziz kardeşlerle birlikte bizi çok sevgili evlat gibi gören ve isteyen Baba’nın sevgisini tecrübe ediyorum! Evlatları olarak içimizde O’na ve O’nda birbirimize de ait olmanın sevincini yaşamaktayız. İçimizde bu evlat sevinci ile göksel cemaatin merkezi ve dünyaya Allah’ın arzusuyla gelmiş tüm insanların ümidi olan Oğlunun tanıkları da oluyoruz. 

İsa’nın tanıkları olmak, hayatımıza sonsuz bir anlam ve değer kazandıran Allah’ın bize verdiği armağandır: Bunun bilincinde olanlar, kendi hayatını ve Kilise’yi takdislerle dolu kılmaktadırlar. 

Birçok Hristiyan iman sevincini tecrübe etmezler çünkü İsa’nın tanıkları olmayı bilmezler! Birçok Hristiyan hayatlarının, yalnızlıklarının, acılarının, çabalarının anlamını göremezler, çünkü İsa’nın tanıkları olabileceklerinin farkında değiller!

Birçok Hristiyan küçüklerine ve diğer dinlerin takipçilerine kötü örnek veren küfürlü hareket ve konuşmanın esiridirler: Sebebi, İsa’nın tanıkları olmaya çalışmamalarıdır. İsa’nın tanığı olmak; Kutsal Ruh’un armağanıdır, kutsal Gizemlerin amacıdır, İncil’e ve Hristiyan ismine sadık kalmak için verdiğimiz çabanın sebebidir.

Bizler de İsa’ya hizmet edelim, aramızdaki mevcudiyetinin, gerçeğinin, haçının tanıklığını yapalım! O zaman tüm Azizlerle birlikte Baba bizleri de onurlandıracaktır!

Rab’bimiz İsa, teşekkürler: Işığını birçok kardeşimizin çehresinde yansıtıyorsun!

Teşekkürler, çünkü Baba’nın merhametini ve sevgisini göstermek için, bizim gibi insanlarda Sözünü ekip geliştirdin!

Teşekkürler, çünkü Kutsal Ruh’un aracılığıyla bizleri aziz kardeşlerimizle birlik içerisinde tutuyorsun!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

ÖLÜLERİ ANMA GÜNÜ – 2 Kasım

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

Birinci okuma Eyüp 19,1.23-27 Mezmur 27 İkinci okuma Rom. 5,5-11 İncil Yh. 6,37-40

Kilise, İsa’nın ölümden sonraki diriliş hakkında Sadukilere söylediklerini hatırlamaktadır. İsa için, ölülerin dirilişinden bahsetmek, yaşamdan, kesin ve güzel şeylerden, Allah’tan bahsetmek gibidir. Nitekim İsa Sadukilerle konuşmasını bu sözlerle bitirdi: “Allah, ölülerin değil, yaşayanların Allah’ıdır. Çünkü O’nun için hepsi yaşamaktadırlar”. Ölmüş kardeşlerimiz Allah için yaşıyorlar, bu yüzden onları biz de yaşıyor olarak görüyoruz!

Eğer ölmüş olanlar Allah’ın önünde yaşıyorlarsa, Peder’in önünde bulunduğumuzda, onların önünde de oluruz. Allah’a onların hakkında konuşabiliriz ve onlar bizim için dua edebilirler. Onların imanı ve duaları, Allah’ın Oğlunun aracılığı ile birlikte, bizim için şefaat edebilirler. Aynı zamanda dualarımızda da, Peder’in, onları tamamen arındırmasını, onları mutluluğa almasını dileyebiliriz. “Araf”‘ın tam olarak ne olduğunu bilmememize rağmen, Allah’ın bize vaat ettiği şanına katılabilelim diye, yüreğimizin, sevgimizin ve imanımızın da, tam olarak arınması gerektiğinden eminiz. “Birçokları Allah’ın yargısının önüne varınca, cehenneme gidecek kadar O’nun düşmanı gibi olmayacaklar, fakat Allah’ın şanına hemen katılabilecek kadar da dostları veya yakınları gibi de olmayacaklar”. Onlar Allah’ı arzu ettiklerinden dolayı, O’nun tarafından reddedilmeyecekler, ama aynı zamanda hemen Cennet’e layık olmak için de yeterince temiz olmayacaklar”. (P. A. M. Sicari). O zaman “Araf”, Allah’ın, Hükümranlığına kabul edilebilmemiz için, bize verdiği merhametli sevginin ilavesidir.

Bugün ölmüş kardeşlerimiz için dua ediyoruz. Onlar bizimle Rabb’i sevdiler, ama aynı zamanda, belki yüzeyselliğimiz yüzünden de, kendilerini sunmakta engellenmişlerdi: Peder onlarda merhametinin eserini tamamlasın!

Ölmüş kardeşlerimiz için Latince özel bir kelime var: bu kelime ‘ölmüş’ değil, ama ‘kendisine verilmiş olan görevi yerine getiren, ona emanet edilmiş olanı tamamlayan’ anlamına gelmektedir. O kelime, hayatımızı, bir görev olarak, görmemize yardımcı olur. Biz bu dünyadayız, fakat bunu istediğimiz için değil; bu dünyadayız çünkü hayat bize, yerine getirilecek görev olarak, verildi. Bu görevimiz nedir? Herkes bunu, Peder’e sorarak, ‘keşfetmektedir’! 

Herkes için geçerli bir görev var, fakat yaşadığı yerde ve zamanda herkesin belli bir görevi vardır.

Her Hristiyan için geçerli olan görev, Peder’in sevgisinin güzelliğini göstermek, Kutsal Ruh’unu kabul edip dağıtmak, insanların barışı ve uyumu için iş birliği yaparak Allah’a şan vermektir. Herkes için geçerli bu görevi gerçekleştirmek için somut yollar, herkes için birçok farklılıklar, zamana, yerlere, insanlara, farklı durumlara ve koşullara bağlıdır.

Görevimiz, emekli olunca bitmez. Ölünceye kadar, Allah’a itaat ederek, O’nun sevgisine cevap verebilmenin sevincini duyacağız! O’nun ellerine ruhumuzu teslim ettiğimizde, o zaman görevimiz bitmiş olacaktır! Peder’in eli bizi kabul edecek. O bizi, Oğlunun ‘malı’ olarak, tanıyacak, çünkü biz Oğluna itaat ettik ve O bizi “son günde”dirilteceğine söz verdi! Kendi ölümü ile bize af ve kurtuluş kazandı.

Mesih İsa’nın ölümü bizim ölümümüzden farklıdır: O’nun ölümü, ölümümüze anlam kazandırıyor: Assisili Aziz Fransua’nın sözleri ile “kardeşim ölüm” diyebiliriz! Artık ölümden korkmuyoruz çünkü İsa, günahkar olan bizler için, kendini ölüme sundu. Bu yüzden ölüme huzur ve neşe ile bakabiliriz: o anda, bencilliğimizin, günahımızın ve korkularımızın sınırları olmadan, Peder’in sevgisini bütünüyle tadacağız!

Bugün Eyüp’ün kesinlik ve güven dolu sözlerini tekrarlayabiliriz: “Ben kurtarıcımın yaşadığını biliyorum. Derim yok olduktan sonra, yeni bedenimle Allah’ı göreceğim. O’nu kendim göreceğim, kendi gözlerimle, başkası değil”.

Dün kutladığımız Azizler ile birliğin sırrı, sevgin ve barışın Allah’ının evlatlarının ve İsa’nın öğrencilerinin görevimizi huzurla, aynı zamanda da ciddiyetle yaşamamıza teşvik etmektedir!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 30. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Sirak 35,12-14.16-18 Mezmur 33 2. Okuma 2Tim. 4,6-8.16-18 İncil Luka 18,9-14

Alçakgönüllünün duası bulutları aşar”! Birçok acı sebebiyle moralimiz bozulsa, gücümüz azalsa bile bu sözler iman yürüyüşümüze devam etmemiz için bizleri cesaretlendirmektedir. Acılar her zaman vardır, Sirak’ın Kitabı’nda anlatılanlar var, Aziz Pavlus’un katlandıkları var, sonra anlatılmayacak kadar çok olan başka acılar var.

Havari, dünyevi yaşama dönmeyi tercih eden ve imanını reddeden bazı öğrencileri tarafından terk edildi. Tamamıyla hayatını İsa’ya yönlendirerek yaşayan için bundan daha büyük acı olamaz. Pavlus birçok yorgunluğunun boşa gittiğini ve ümitlerinin boşa çıktığını gördü. Biri imanı terk ettiğinde ölüyormuş gibidir: Artık onunla samimi olamazsın, ondan destek ve teselli, ruhani ya da maddi bir yardım bekleyemezsin. Ona tamamen güvenemezsin.

Bu doğrudur, çünkü İsa’yı terk eden ve Kilise’sinden uzaklaşan artık Kutsal Ruh’a, birbirimizi kardeş kılan birlik Ruh’una sahip değildir. Havarinin bu acısını günümüzde birçok rahip, belki de daha derin olarak anne babalar veya dedeler yaşar. Ne yapabiliriz? Alçakgönüllülükle dua etmeliyiz. Bunu bugün bize Rab değişik şekillerde söylemektedir. Devamlılıkla dua edeceğiz ve bakışlarımızı daima Baba’ya yönelteceğiz, çünkü O’nun kötü projeleri yoktur, tersine! Aziz Pavlus da hapiste iken, artık sadece birkaç imanlıdan destek alarak tanıklığını vermeye devam edebilmek için duadan güç almaktadır.

Dua nasıl olmalı? İsa bize dua etmeyi öğretmeyi hiç bırakmıyor çünkü bizler hiç bir zaman Allah’a ulaşmış değiliz. Bugün dua etme dersi önemli bir özellikle zenginleşiyor. Bazen Allah’ın bizi dinleyebilmesi için günahsız olmamız gerektiğini düşünürüz ve madem ki günahkarız Onun bizim duamızı dinleyemediğini düşünürüz! İsa şöyle diyor: Baba Allah, önünde günahkarları görmekten mutludur, onlar merhamete ihtiyaç duyduklarını anladıklarında onları doğru kılar. Bunu anlayabilmemiz için bugün bize dua eden iki kişiyi göstermektedir. Düşüncesini kolayca anlıyoruz: Allah’a güzel laflar sıralamak yeterli değildir, önemli olan yüreğimizdir; Allah insanın yüreğini gözlemeye devam etmekte. Eğer yürekte başkalarına karşı suçlama ve yargılama varsa, o yürekten çıkan dua, dua değildir, sadece Allah’ın yüreğini yaralayan gururdur, aynen bir küfür gibi. Eğer yüreğimizde kendimizle övünme isteğimiz varsa, Allah’ın hoşuna kesinlikle gitmemekteyiz. Dua ederken yüreğimize dikkat edeceğiz: Baba’nın arzuladığını arzuluyor muyuz? Baba bizlerde başkalarına karşı Kendininki ile aynı sevgiyi görmek istiyor, acıyan ve merhametli bir sevgiyi.

Gerçek bir şekilde dua ederken her şeyden önce halen Allah’tan uzak olduğumuzu görürüz, bu sebepten Kendi affı ile bize yaklaşmasını dileriz. Aynı şeyi kardeşlerimiz için, Allah’ın emirlerine uymayan ve Allah’ın halkının birliğine katılmayan kardeşler için de dileyebiliriz,

Eğer duamız bizlerin alçakgönüllülükte büyümemizi sağlamıyorsa duamızın zaman kaybı olduğunu söyleyerek bizleri çekiştirenler haklıdır. Dua zamanları, günahkar olduğumuzun bilincinin ve tüm insanlara karşı merhametimizin arttığının fırsattı olacaktır. O zaman duamız; değişimimiz, Baba ve Oğul ile birliğimiz olan amacına ulaşmaktadır!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it