Olağan Devre 17. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma 2Kr. 4,42-44 Mezmur 144 2.Okuma Ef. 4,1-6 İncil Yh 6,1-15

Elişa peygamberin hizmetkarı ona itaat edemiyordu. Öğretmeninin emri çok farklıydı. Kendi bakış açısına göre, başkalarının önünde çok kötü bir izlenim bırakacaktı. Yüz kişinin önüne sadece yirmi tane arpa ekmeği koymak gerçekten yetersizdi: Hiçbir şey vermemek daha iyiydi, başlarının çaresine baksınlar! 

Ama Elişa emrini tekrar ediyordu. Hizmetkarı ona itaat etmeliydi. Böylece Allah’ın şanı belirebiliyordu. Allah’ın Kendisi, hizmetkarının sevgi sözlerine itaat ediyor. 

Baba’nın sevgisinin işareti, İsa’nın sözleriyle tekrarlanıyor. Öğrencileri, peygamberin bulunduğu durumdan daha zor bir durumda bulununca, sadece para hesabı yapabilmekteler. İlk önce Filipus, sonra da Petrus, Elişa’nın durumunu hatırlamıyor ve biri gereken paranın hesabını, diğeri ise torbasının fakirliğinin hesabını yapıyorlar. Her ikiside o insanlara yardım etmek için ümitsizliğe kapılmaktadırlar. İsa ise, Baba tarafından sevildiğini bilmekte, Baba’nın parayla değil, sevgisiyle hesapladığını bilmektedir. Baba sadece öğrencilerini değil, günlerce O’nu dinlemek için O’nu izleyen beş bin kişiyi de sevmektedir. O, Baba’nın gerekeni yapacağından emindir!

Dağın Allah’ın insanlara kendini ve güzelliğini gösterdiği yer olduğunu bilerek İsa dağa çıkıyor. Orada İsa’nın imanı sayesinde, şükredeceği sözleri sayesinde, basit ama aynı zamanda Baba’ya olan emin güvenini gösteren davranışları sayesinde Allah kendisini gösterecektir. Allah’ın yakınlığının ve iyiliğinin belirmesini gerçekleştirmek için İsa, insanlardan işbirliği istemektedir. Hem öğrencilerden, hem de az şeyleri olan ve tamamen O’na teslim eden çocuktan yardım alacaktır.

Beş ekmek ve iki balık Allah’ın mucizelerinin sembolü oluyor! Bir kişi Allah’a her şeyini vermeyi biliyorsa, elindeki her şeyi ve kendisini de O’na sunuyorsa, O mucizeler yapar. Böylece bizler için olan arzusunu gösterir. O, her şeyimizi bölüşmemizi, kardeş gibi yaşamamızı, sevgi olan tek Allah’ın gerçek evlatları olmamızı ister. 

Havarinin Hristiyanlara verdiği tavsiyeler de bu yöndedir: Kardeş olursunuz, bu yüzden… birbirinizi kardeş gibi severek yaşayın! 

Kardeşsizin, ama mükemmel değilsiniz: Hala günahkarsınız, o halde birbirinize sabredin, kusurlarınızın ve günahlarınızın kardeşliğinizi daha çok etkilemesine izin vermeyin! Kardeşsiniz, o halde birlik, barış içerisinde olun, tatlılık, alçakgönüllülük ve cömertlik içerisinde yaşayın! 

Allah, Babanız olduğu için kardeşsiniz, o halde günahlarınızın veya kardeşlerinizin günahlarının bu kimliğinizi silmesine izin vermeyin. Birbirinizi affedin, merhametli olun, menfaatlerinizi korumak için değil, Babanıza şan vermek için yaşayın! 

Aziz Pavlus, İsa sayesinde tek bir beden olduğumuzu ısrarla söylüyor, bu yüzden birliği bozmak için de hiçbir geçerli hakkımızın ve sebebimizin olmadığını söylüyor. Bizler kardeşlerimizin günahlarının veya kendi menfaatimizin kavga etmek için sebepler olduğunu düşünürüz, ama bu şekilde elimizdeki en değerli şey olan birliğimizi bozarız. Özellikle de Allah’ın hükümdarlığının gerçekleşmesini engelleriz. 

İnsanların maddi menfaate olan ilgileri İsa’nın dağıttığı ve duasının ürünü olan ekmekle doymuş kalabalıktan uzaklaşmasına sebep oldu. Kalabalık O’nun kral olmasını istiyordu, bedava ekmek dağıtan bir kral, onların isteklerine itaat eden bir kral olarak! Ekmeği sevinç içerisinde yemek için herkesin kardeş olması ve kendi menfaatini unutması gerektiğini anlamamışlardı. 

İnsanlar, O’nun Allah tarafından, bizi ayıran günahı yok etmek için yollandığını anlamamıştı. İsa bu sefer dağa tek başına çıktı, insanların kendi sorumluluklarını alarak yaşadıkları olayı derin düşünmelerine yardımcı olmak için. Dağda, tek başına, O’nda yeniden Baba’sı ile samimiyet ile yaşamak için, O’nu dinlemek için, isteğine itaatte Kendisini kuvvetlendirmek için, Baba’nın planlarına Kendini sunmak için değerli fırsat olacaktır. Bu şekilde O’nun bir daha, ayartıcının bencil ve yalancı aldatmalarından kurtarmak için geldiği o dünyanın yöntemlerini kullanma denenmesini yenmektedir.

Bizler İsa’yı izlemekteyiz: Seninle birlikte sessizliğe çekiliyoruz, İsa! Ve bize senden, seninle beraber senin ve bizim Baba’nın sevgisinin tamlığını tatmamıza kadar ışık ve kuvvet verilecektir.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 16. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yer. 23,1-6 Mezmur 22 2.Okuma Ef. 2,13-18 İncil Mk. 6,30-34

Yeremya’nın sözleri Allah’ın niyetini göstermektedir: O, sevgisinin işaretlerini vermek için insanlardan faydalanmak istemektedir. İnsanları yöneten kişiler başkalarının emrine tahsis edilmişlerdir, tüm halkı Allah’ın onları sevdiği gibi sevmelidirler. Fakat insanlar bencillik tarafından denenmektedirler ve bazen denemelerde yenilmektedirler. Onlar günahkar olmaktadırlar ve günahı Allah’tan aldıkları görevin içine kadar taşırlar, böylece Allah her şeyden önce onları azarlamak için işe karışmak durumundadır.

Allah’ın azarı ciddidir: Eğer halk bir koyun sürüsüne benzetilmeseydi yöneten kişilerde çobanların yerinde olmazlardı. Sadece kendi menfaatlerini ve huzurlarını düşünen çobanlar sadece egoist değiller, aynı zamanda halkın Allah’ın verdiği faydalardan yararlanmalarını önlemektedirler. 

Paskalya Arifesinde insanlığın günahı hakkında şöyle söylüyoruz: “Felix Culpa” yani “Mutlu Günah”! Günaha neredeyse iyi tarafından bakıyoruz. Çünkü ondan dolayı İsa hayatını sundu. Böylece Allah’ın Oğlu’nun sevgisini ve O’nun aracılığıyla Allah’ın sevgisini görebiliriz ve onu tecrübe edebiliriz. Bugün Yeremya’nın sözleri bize aynı gizemi hatırlatmaktadır: Madem ki halkın çobanları sadakatsiz olmuşlardı, Allah koyunları gütmek, toplamak ve onları beslemek için kendisi işe karıştı. Bu çok güzel bir haberdir! 

Bunu nasıl yapacak? Bunu alçakgönüllü ve sevmeye yetenekli insanlar aracılığıyla yapacaktır. Onları ‘çobanlar’ olarak çağıracaktır. O zaman çobanlardan, ama özellikle “İyi Filiz” den faydalanacaktır: “O, gerçek bir kral olacak, akıllı davranacak ve ülkede hukuk ve adaleti sağlayacaktır” ve O’na “Rab bizim adaletimiz” adı verilecektir. Bu, İsa’yı önceden bildiren bir peygamberliktir. İncil Yazarı da bu nitelikleri İsa’ya vermekte, O’nu kendileri ile ilgilenilmeyen koyunlara karşı şefkatli ve sevgi dolu bir çoban olarak göstermektedir. 

İşte, bugün İsa’nın öğrencilerini dinlemek için topladığını görüyoruz: Onları dinlenmeye çağırmakta, kendini büyük bir şefkatle onlara sunmaktadır. Kalabalık O’nu aramasına rağmen, O öğrencileriyle zaman kaybetmekten çekinmiyor. Kalabalık O’nu bulduğunda onların merhametli, başkaları uğruna kendilerini unutmayı bilen çobanlar olmaları gerektiğini gösteriyor. 

İsa’yı arayan kalabalık, gerçekten de “çobansız kuzular gibiler”. İsa öğretisi ile onlara ihtiyaçları olan gerçek besini vermekte. O, Yeremya peygamberin bahsettiği kişidir; O, Allah’ın sadık ve güçlü sevgisinin varlığıdır; O, gerçek kral olan çobandır, O’nun aracılığıyla “Yahuda kurtulacaktır” ve “İsrail huzurlu yaşayabilecektir”. İnsanlar kendi kendilerine bunun farkına vardılar ve bu sebepten İsa’dan başkasını aramamaktalar. Başkasını arayan hayal kırıklığına uğrayacaktır. Çünkü insanlar, her ne kadar iyi niyetli olsalar da, sadece kendilerini beğenmişliğin ve günahlarının meyvesini verebilirler.

Aziz Pavlus’un bugün bize söylediklerinin ışığında, biz daima ve sadece İsa’ya bakacağız. O, Allah’ın meshettiği kişidir. Kendini tüm insanlar için, halkı ve tüm halklar için sundu. O’nun fedakarlığı hepimizi Allah’a yaklaştırmaktadır. Fedakarlığını tam ve kesin kılmak için kendi ölümünü sunmuştur.

Doğru olmak ve sonsuz yaşama hazır olmak için önemli olduğunu düşündüğümüz her şey artık bir hiçtir. Artık İbraniler için Yasalar bile gerekli değildir. Yasayı gerçekleştirmek için uğraşıyor musun? Yoruluyorsun ve çabalıyorsun, ama aynı zamanda kendini beğenme ve gururlanma riski altındasın. Bu sebepten yasalara uymak tehlikeli bir sevme şeklidir. Sadece İsa Yasa’yı, Baba’nın sevgisine tam bir cevap olarak yaşadı. Bu sebepten biz İsa ile gururlanıyoruz ve egoizm gölgesi olmayan, mükemmel sevgisini içimizde devam ettirmesi için O’nu içimize kabul ediyoruz. 

Böylece O, barışı getiriyor ve bizleri herkesle barış ve birlik içerisinde tutuyor, tek Baba’nın evlatları gibi!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 15. Pazar Günü – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Amos 7,12-15 Mezmur 84 2.Okuma Ef. 1,3-14 İncil Mk. 6,7-13

Sanki Aziz Pavlus, Baba Allah’ın bize Mesih İsa’yı yollayarak gösterdiği sevgi için hissettiği minnettarlığı açıklamak için gereken sözleri bulmakta zorlanıyor. Bugün okuduğumuz metinde O, Allah’ın sevgisinin yüceliğini özetliyor. Bu sevgi öyle bir gizem ki, tarihimizi tamamıyla değişik bir ışıkta görmemizi sağlıyor. 

Allah bizi evlatları olmamız için, dolayısıyla bizim dünyaya sevginin güzelliğini ve mutluluğunu taşımamız için de seçti. Sevgili Oğlu İsa’yı içimizekabul ederek O’nun evlatları oluyoruz. Bu Oğul sayesinde, dünyevi yaşamın bizi kirlettiği günahlarımızdan arınıyoruz. 

Bizler sadece günahlarımızdan arınmadık, aynı zamanda lütfa kavuştuk, böylece yeni bir bilgelik ve yeni bir zekaya kavuştuk. Bunların sayesinde bizler gerçeğin sadece maddi yönünü değil, ruhani yönünü de görebiliriz ve Allah’ın projelerini anlayabiliriz. Yani Allah’ın sevgisinin, her insanı içinden yenilemek için, hangi şekilde tüm insanlığa yayabileceğini anlayabiliriz.

Allah’ın bu planına göre ilk önce Mesih her şeyin başı ve sonu olmalıdır: Tüm düşüncelerimiz ve kararlarımız O’ndan çıkmalıdır, yüreklerimizin varmak istediği nokta O olmalıdır. Havari, Peder’in planını şu şekilde gösteriyor: ”Zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya göre yerdeki ve gökteki tüm varlıkları Mesih’te birleştirecek, her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Allah’ın amacına göre önceden belirlenip Mesih’te seçildik”.

Bu, insanlığın hikayesini günah, acı ve uyumsuzluk hikayesinden, anlaşma, barış ve derin sevinç hikayesine dönüştürmenin tek yoludur. Bunun mümkün olması için, işte İsa’ya iman eden bizlerin artık aldığımız armağan, işte Kutsal Ruh! 

Aziz Pavlus Allah’ın bize olan mükemmel sevgisini açıklıkla görebiliyor ve bunu bize iletmeye çalışıyor, öyle ki bizler bedenimizin ihtiyacı olan bazı küçük şeylere bağımlı yaşamayıp üzüntülü, kararsız ve uykulu olmayalım. Aziz Pavlus imanının sevincini ve gerçekliğini, sevgisinin derinliğini bize iletmek istemekte. 

Bu neşeli sevgi sayesinde havariler İsa’ya sevinçle itaat ederek dünyaya yayılmaktalar. Gittikleri her yerde kabul görmeyecekler, daima hoş karşılanmayacaklar, ama yine de gidiyorlar. Onların yürüyüşü devamlı bir iman, ümit ve sevgi eylemidir.

Yürüyüşleri; imandır, çünkü kendilerini düşünmeden İsa’ya itaat etmekteler: Yanlarına kendilerine rahatlık veya güven verecek hiçbir şey almıyorlar. Onlar için, gelecek olan egemenliğin müjdeleri için gereken her şey için düşünmeyi bilen Baba’nın şefkatine güvenmekteler. 

Yürüyüşleri; ümittir, yani kendi müjdelerinin iyiliğinden emin olmaktır, yürüyüşlerinde sabit olmaktır, vaat edilen iyiliklerin hayatımıza ve Söz’ü tüm dinleyenlerin hayatına geleceklerinden duyulan güvenliktir.

Yürüyüşleri; tüm insanlara sevgidir, çünkü en çok acı çekenleri, hastaları ve insanı kibir, kıskançlık, ahlaksızlık, yüzeysellikten kurtarır- çünkü bu kötü şeylerin ürünü sadece sıkıntı ve yorgunluktur! – kölesini kılan ruhların etkisinde olanları aramaktalar. Dünyadaki günahın yükü altında ezilen bu insanlara Havariler tövbeyi teklif ediyorlar, yani İncil’i kabul etmeyi! Yani Allah’ın onları sevdiğini ve onlara Oğlu İsa’yı gönderdiğinin müjdesini veriyorlar.

Havariler insanlara değil, Allah’a güvenerek, yola çıkıyorlar. İnsanlar tarafından reddedilebileceklerini biliyorlar, ama örnek alabilecekleri peygamberler var! 

Onlar Amos gibi kabul edilmek için insani nitelikler sunmuyorlar, sadece Allah’ın çağrısına ve ağızlarına koyduğu sözlere güveniyorlar. Bugün bizler onları dikkatle dinliyoruz, böylece Baba’nın lütfunu ve armağanlarını reddetmeyeceğiz!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 14. Pazar – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

07/07/2024 – OLAĞAN DEVRE – 14. Pazar Günü – B

I Okuma Hez 2,2-5 Mezmur 122 II Okuma 2Kor 12,7-10 İncil Mk 6,1-6

Bugünkü metinle havari bize otobiyografik bir haber vermektedir. Aziz Pavlus’un da ona devamlı olarak acı çektiren bir sorunu vardır: “Bana bedende bir diken verildi”. Fakat o, merakımızı geçirtmek için hiçbir şey söylememektedir. Bunun yerinde acı veren bir durumu nasıl yaşadığını bilmek bizi ilgilendirmektedir.

The Holy Land Book by David Roberts (1796–1864)

Her şeyden önce o, acısını “Şeytanın beni yumruklamak için yolladığı bir uşak” olarak görmektedir. O, acıların Allah’tan gelmediğini, İncil’in yayılmasını engellemek için düşmandan geldiğini bilmektedir.

Aziz Pavlus buna her şeyden önce dua ile tepki göstermektedir: “Ondan kurtulmak için Rabbe üç kez yalvardım”. Rab onu dinlemedi, acıyı bıraktı, çünkü Pavlus O’na acıda da hizmet edebilmekte, hatta daha da iyi hizmet edebilmektedir: ”Çünkü gücüm, güçsüzlükte tamamlanır”.Acı çeken öğrenci, hatta İncil’i yayması engellendiğinde bile ümitli ve huzurlu kalırsa, dünyaya Allah’ın gücünün ne kadar güzel ve büyük olduğunun, Rab İsa ile birlik içinde yaşanan bir yaşamın ne kadar çekici ve ne kadar meyve verici olduğunun tanıklığını yapmaktadır,

Bunu anlayan havari artık Rab’den bu acısından kurtarılmasını istememektedir, hatta kendi zayıflığından böbürlenmektedir, bu hastalık veya zulüm, zorluk veya sıkıntı olsun fark etmemektedir. Rab için yapmak istediğimizi yapamadığımızdan dolayı ümitsizliğe kapılabileceğimiz zamanlarda Aziz Pavlus örneği bizim için çok değerlidir.

İsa’nın Kendisi de Allah’ın hükümranlığını müjdelemekte bir “zayıflık” tecrübe etti. O’nun zayıflığı; küçük yaşta tanınmasından, köyün marangozu olarak bilinmesinden, birinin veya ötekinin akrabası olarak bilinmesinden geliyordu.

Bu şekilde O’nu tanıyan, O’nun ağzından Allah’ın Sözünü ve yeni ilahi hayatın yeniliğini kabul etmekte engelleniyordu. Bu bilinme, O’nun tanıdıklarının imanları için bir engel, bir ”skandal” oluyordu.

Bu durum İsa için memleketi olan Nasıra’da mucize yapmasını engelleyen bir zayıflıktı. Fakat bu zayıflık; bir peygamberlik, Allah’ın planının bir parçası oluyordu: “Bir peygamber, kendi memleketinden, yakınlarından ve kendi evinden başka, hiç bir yerde hor görülmez”. Böylece Hezekyel’in peygamberliği de gerçekleşiyordu.

Allah’ın Sözü herkese yönelmektedir, onu dinlemek istemeyenlere de. Yanılan, Söz değil, dinleyicilerdir ki Allah’ın kullandığı aracın görünüşüne bakmaktadırlar. Tersine onların Allah’a açık olmaları gerekirdi, o Allah ki arzularını ve bilgeliğini bize aktarmak için herhangi birinden faydalanabilir. Önce itaatsiz, sonra da merhametten mahrum olan peygamber Yunus’tan bile faydalanmıştı.

Bunun için Mezmur yazarının duasını biz de kullanalım: “Sana doğru kaldırıyorum gözlerimi, göklerde oturan sana doğru! Nasıl bakarsa, tutsakların gözleri efendilerinin eline, …öyle dönüyor gözlerimiz, Allah’ımız Rabbe doğru, bize acıyana dek”.

Daima Allah’ın isteğini aramak istiyoruz: Gerçekten O’nun hikmeti bizimkini aşar, O’nun bizi sevdiği sevgi de bizim kendimizi sevebileceğimizden daha derindir!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 13.Pazar – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

30/06/2024 – OLAĞAN DEVRE -13. Pazar Günü – B

1. Okuma Bil 1,13-15;2,23-24 Mezmur 29 2. Okuma 2Kor 8,7.9.13-15 İncil Mk 5,21-43

Papa’nın bağış programına katılma günü!

Aziz Pavlus Korintosluları, Kudüs’teki fakirler yararına topladığı bağışlara sevinçle ve cömertlikle katılmaya çağırmaktadır. Havariler, Pavlus’un fakirleri hatırlamasını rica etmişlerdi ve o da bunu yapacağına söz vermişti. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen verdiği sözü unutmadı ve işte şimdi bunu yapmaktadır.

Fakir, ama İsa’nın öğretilerini ateşli bir şekilde uygulanan iman kardeşlerine karşı cömert olmanın sebebi Rabbin Kendisinin verdiği örnekte aranmalıdır. Gerçekten de O, “zengin iken sizler için kendini fakir yaptı”.

İki çeşit zenginlik vardır: Maddi zenginlik ve ruhani zenginlik. Maddi zenginlik, dünyanın mallarına bağlı olmadan, kardeşlik sevgimizi yaşamak için ve dolayısıyla ruhani zenginliği tadabilmek için verildi!

Ruhani zenginlik imandır ve Rabbimiz Mesih İsa’ya olan imanımızdan doğan her şeydir. O bize muhteşem zenginlik olan yaşamını verir, bu da kendimizi daima her çeşit kutsama ile dolu hissetmemizi sağlar. Tam bugün biz de tüm Katolik Kilise’nin topladığı bağışlara katılıyoruz, toplanan bağışlar Papa’ya yollanacaktır, böylece o da dünyada muhtaç olan fakirlere episkoposlar aracılığıyla yardım edebilsin. Bizler de cömert olmaya çalışalım, cömertliğimiz Allah tarafından çok ihtiyacımız olan ruhani yardımlarla mükafatlandırılacaktır.

Bugünkü İncil metni İsa’nın insanların ihtiyaçlarına cevap verdiğini göstermektedir. İnsanlar O’na güvenle gitmektedirler ve ihtiyaçlarını değişik şekillerde göstermektedirler.

Yair İsa’nın sevgisine olan güveni sözlerle belirtmektedir, ölmekte olan kızını ziyarete çağırmaktadır. Kanama geçiren kadın ise gizli bir hareketle, Rabbin kıyafetine dokunarak aynı güveni göstermektedir. Her ikisi de başkalarında olmayan bir güven göstermekteler.

Yair’in evinin etrafında toplananlar İsa’yı hor görmekteler.

Kanamalı kadın, alay edilmemek için İsa’ya gizlice dokunmaktadır. Fakat İsa insanların göstereceği tepkiden çekinmiyor: O’nunla alay edenleri kovalıyor ve kadının alay edilme korkusunu aşarak imanını belirtmeye zorluyor.

Böylece anlıyoruz ki, imanda insanların beğenisinin arayışı olmamalıdır. Kadın on iki yıldır acı çekmekte, kız on iki yaşında ölmekte. On iki yıl acıdan sonra ya da ölüme doğru giden bir yaşamdan sonra İsa ile karşılaşma gerçekleşiyor ve dolayısıyla yeni bir yaşam başlıyor. Bu ‘on iki’ uzun yıl bize hiçbir zaman ümidimizi kaybetmememiz gerektiğini göstermekte.

On iki yaşında İsa, açıkça hayatının Baba’ya ait olduğunu göstermişti. Bunu ebeyenlerine o kadar güçlü bir şekilde söylemişti ki onlar cevap veremediler. O andan itibaren İsa’nın hayatı, yani ebeyenleri ve akrabaları ile olan ilişkileri kökten değiştiler, her ne kadar dışta her şey önceki gibi gözüküyor olsa da: Ebeyenlere boyun eğiyordu, fakat bu şekilde Kendinin gökteki Baba’ya itaat etmekte olduğunu bilmekte idi.

İsa kurtuluşumuz için, bencilliğimizin, dolayısıyla şeytanın da etkisinden kurtulmamız için gönderildi: O, sadece O bize yardım edebilir, bu sebepten O’na güvenmeye devam edelim. Allah bizi seviyor ve O’nun sevgisi, aramızdaki Biricik Oğlu İsa’dır.

Ölüm gerçekleştiği için artık yalvarmasının yararsız olduğu söylenen adama İsa şöyle dedi: “Korkma, sadece iman et!”.

Bu davet bize de yönetilmektedir. İman etmeye devam edelim ve bunu yanımızdaki ve uzağımızdaki kardeşlerimizin acılarını paylaşarak gösterelim.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 12.Pazar – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

23/06/2024 – OLAĞAN DEVRE -12. Pazar Günü – B

1.Okuma Eyüp 38,1.8-11 Mezmur 106 2.Okuma 2Kor. 5,14-17 İncil Mr. 4,35-41

Rab’bin Eyüp’e yönlendirdiği soru hayret edicidir. Kim denizlere sınır koydu? Kim bu sınırları belirledi ve aşmalarını engelledi? Sen misin yoksa? Senin, doğa üzerinde ne gücün var? Doğanın güçleri de bir yasaya itaat etmez mi?

Jesus lulls a storm – Mark 4:35-41

Bu sorular kendimizi Allah’ın hikmetine emanet etmemiz için yardımcı olmalılardır. Yaşamımızda ve tarihte her şey O’nun eli tarafından yönlendirilir: Bunlara isyan etmek görevimiz değildir, şikayet etmek de görevimiz değildir. Allah’ın izin verdiği veya karar verdiği şey mutlaka iyiliğimiz içindir. Biz O’nun yaptığınıyargılayamayız, çünkü gelecekte ne olabileceğini bilemeyiz. Eyüp’ün sessiz kaldığı sorular bizleri İncil’i dinlemeye hazırlar.

Fırtınalı denizde İsa sakin sakin uyumaktadır. Öğrencileriyle birlikte bizler de bu sakinliğinin, sorumsuz olmasından mı ileri geldiğini kendi kendimize soruyoruz. İsa ise korku içerisindeki öğrencilerini azarlamaktadır ve korkularına şaşırmaktadır. Korku imansızlık işaretidir. Korkuyorsan Allah’ın her şeye kadir olduğuna inanmıyorsun demektir. O, rüzgara ve denize hükmedebilir; bu tehlike durumunu kendi gizemli sebepleri için de kullanabilir, sana veya Kilise’ye veya halka bir fayda getirmek için kullanabilir. İsa daima korkularımızın üzerindedir. İlk önce bizi güvenmeye çağırmak için bütün korkularımıza karşı İsa kalkıyor. O korkmuyor, ben niçin korkayım?

Fırtınada olan denizden geçen kayık, Kilise’nin güzel bir imgesidir. O, daima İsa’nın mevcudiyetine sahiptir, bazen O uyuyormuş veya yokmuş gibi görünse de. Öğrenciler İsa’nın daima yanlarında olduğunu biliyorlar ve bu onlar için yeterli olmalıdır. Kilise dünyada daima değişik yönlerden gelen “rüzgarların” etkisi altında bulunur ve deniz “dalgalarının” onu boğma tehlikesini yaşar: Dünyanın düşünce tarzları ve alışkanlıkları Kilise içine girdiğinde içinde olanlar da, dışındakilerin yaşadığı aynı tehlike içinde olurlar. Ama İsa mevcuttur. O’nun var oluşu barış ve cesaret verir.

O’nun görmediğine ve duymadığına mı inanıyorsun? Kendisinin dinlendiği kayığın durumu ile ilgilenmediğine mi inanıyorsun? O, Babasına güvenmeye devam eder, Babasının her şeyi gördüğünü ve evlatlarının her ihtiyacına, her şeye hikmetiyle yetiştiğini biliyor.

Aziz Pavlus, İsa öldü diyor ve ölümü bizim kurtuluşumuzdur diye ilan ediyor. O, bizim kurtuluşumuz için öldü, o zaman sen de yaşamını ve ölümünü O’na sunarak kendini Baba’ya emanet edemez misin? İsa ile yaşamak, seni yeniden yaratır; o kadar çok yenilik getirebilir ki, yaşamında hiç yapmadıklarını yapmaya başlayabilirsin: “eski şeyler gitti, işte her şey yepyeni oldu”.

İsa ile yaşadığında Baba, senin gözlerinle gördüğün şeylerden daha çok belirgin olur: Bu şeyler geçicidir, ama O sonsuza dek kalır.

İnsani düşünme tarzları yeni düşüncelere yer verir. Yeni düşüncelerde sevgi ve Allah’ın gücü, belirsiz alışkanlıklarımız ve insani davranışlarımızdan daha önemlidir. Şimdi veya gelecek için korkuya kapıldığımda İsa’nın kayıktaki uykusunu hatırlamaktayım. O’nu uyandırmayacağım, yanına yaklaşıp O’nunla birlikte dinleneceğim!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 11.Pazar – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

16/06/2024 – OLAĞAN DEVRE – 11. Pazar Günü – B

1.Okuma Hezekiel 17,22-24 Mez 92/91 2.Okuma 2 Kor 5,6-10 İncil Mk 4,26-34

”Her zaman cesaretimiz vardır. Şunu biliyoruz ki, bu bedende yaşadıkça Rab’den uzaktayız. Gözle görülene değil, imana dayanarak yaşarız. Cesaretimiz vardır diyorum ve bedenden uzakta, Rab’bin yanında olmayı yeğleriz”. Havari’nin bu sözleriyle bizler ümidi, yani Rab tarafından sevilmemizin eminliğini kaybetmemeye davet edilip yüreklendirilmiş olmaktayız.

Vincent van Gogh (1853–1890), The Sower

‘Bedende yaşadıkça” Rab’den uzaktayız, fakat uzaklık sadece fizikseldir. İsteklerimiz şimdiden O’nunla olmak, O’nunla bir bütün olmaktır, bu nedenle Cesaretimiz vardır: O’nunla oturma sevincimiz olacaktır.

Bize ümidimiz de güvenimiz de küçük gözüküyor, fakat Hezekiel’in bahsettiği filiz gibi çok büyük bir şeyden gelmektedir. Bu filiz büyük sedir ağacının tepesinden koparılmıştır ve yüksek bir dağın üzerine dikilmiş, kıskanılacak bir şekilde, bol bol dallar ve meyveler ile büyüyecektir o kadar ki ”Her çeşit kuş dallarına tüneyecek, gölgesinde barınacak”. Bir küçüklükten gelen, bütün ağaçların yerini alacak ve her çeşit kuşta temsil edilen bütün halklar için faydalı olacak bu ağaç ne olacaktır? 

Bugün İsa’dan anlatılan iki simgeyi dinledikten sonra buna cevap verebileceğiz. 

Birinci simge ile İsa ”Allah’ın Egemenliği”nden, kralın geldiği için artık yakın olduğu o ”Allah’ın Egemenliği” nden bahsetmektedir. Her kim isterse bu krala katılabilecektir ve bu şekilde Egemenlik büyüyor, genişliyor ve yetişiyor. İsa onu toprağa ekilen bir tohumla karşılaştırıyor. O tohum yavaş yavaş büyüyor fakat artık hiç kimse onun büyümesini durduramaz. Tohum ile hiç kimse ilgilenmiyor; ekici de uyuyabilir, buna rağmen büyüme devam etmektedir. Ve olgunlaşma gelecektir ve besleyen ekmek yapmak için meyve verecektir. Artık başlanmış Egemenlik öyle olacaktır: İsa’nın öğrencilerinin sayısı yavaş yavaş artacaktır ve hayatları dünyayı değiştirecektir. Artık hiç kimse Egemenliği durduramaz. Onda sevgi yetişecek, barış yayılacak, sevinç, bütün insanların daima aradıkları o sevinç olacaktır. 

İkinci simge bu Egemenlğin başka niteliklerini gösteriyor: O’nun küçüklüğünün sayesinde göze çarpmayacaktır. Fakat küçük kalması ile birlikte büyüyecektir. Tarladaki fidanların arasında büyük olacaktır, fakat başka ağaçlarla yarışmayacaktır. Buna rağmen: ‘‘Görkemli bir sedir ağacı olacak.

Her çeşit kuş dallarına tüneyecek, gölgesinde barınacak”Onun iyiliği ve yararı herkeste, bütün halklarda değerlendirilmiştir: Nitekim peygamber Hezekiel’e göre göğükuşları, din ve kültür özellikleri ile bütün halkları temsil etmektedirler. Onlar göklerin egemenliğini hayatlarına uygun bulacaklar öyle ki kendileri ondan korunmuş gibi hissedecekler. Dünyanın bütün dinleri; bu ağacın, yani İsa’yı izlemekte birlikte olanların hayatlarının iyiliğini ve yararını tanıyacaklar.

O zaman, Aziz Pavlus’un söylediği gibi, ”emelimiz Rab’bi hoşnut etmektir”. Bu, İsa’nın bize ”emrettiği” gibi yaşamaya çalışacağız demektir: Birbirimizi severek, herkese dikkatimizi ve hazır oluşumuzu sunarak, başkalarını Allah’ın armağanı olarak kabul ederek yaşayacağız. Onların üstün olmalarını tanıyacağız, çünkü Baba onların aracılığıyla sevgisini bize bağışlamaktadır.

Bugünkü Mezmur Rab’be sunduğumuz güvene destek olmaktadır: ”Böyleleri yaşlanınca da meyve verecek, taptaze ve yeşil kalacaklar”. Yaşlanmak ve bu dünyada hareket etmek bizi korkutmamaktadır, çünkü hayatımız, git gide daima daha hafif olmasına rağmen, göklerin egemenliği için hala yararlıdır.

Bunun için bugünkü litürjinin bizi davet ettiği gibi, şöyle dua edeceğiz: ‘‘Ümidimiz ve kurtuluşumuz olan yüce Allah, dileklerimizi dinle ve kabul et. Emirlerine uyarak, düşüncelerimiz, sözlerimiz ve tüm yaşantımızla hoşnutluğunu kazanabilmemiz için, bizlerden yardımını esirgeme”.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 10. Pazar – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

09/06/2024 – OLAĞAN DEVRE – 10. Pazar Günü – B

1.Okuma Yaratılış 3,9-15 Mez 129/30 2.Ok. 2 Kor 4,13-5,1 İncil Mk 3,20

Birinci okumanın sayesinde Cennet Bahçesinin (Eden) dramatik bir anına girmekteyiz. Artık o, Cennet değil, çünkü insan, Havva ile Adem, korkup saklandı. Artık ışık, huzur, barış yok! Dışta her şey önceki gibidir: Ağaçlar ve otlar ve hayvanlar, fakat insan değişti: O her şeyi yeni bir şekilde görmektedir.

Chagall Marc, Adam and Eve (1887-1985)
Chagall Marc, Adam and Eve (1887-1985)

Ağaçları, kendi saklanması için faydalı ya da yararsız olarak görmektedir. Niye? Ne oldu? Ayrıca ruhu kendi bedenini fark etmeye başladı ve ondan iğrendi. Bunun için kaçtı öyle ki kendisini hiç kimse görmesin. Kim onu görmemelidir? İlk önce kendisi ve de kendisine sadece sevgi veren Allah. Artık O’nunla samimiyet içinde yaşamayı istemiyor. O’ndan uzaklaşmak istiyor! Fakat O’ndan uzak kalarak onun korkusu ve onun utancı kalmaktadır.

Adem’in bu davranışı, sıkça gördüğümüz aynı davranıştır: Bir erkek ya da bir kadın kendi isteklerine dayanan ve Allah’ın Kilise’sinin öğretimlerinden öngörülmemiş kendi kişisel yürüyüşüne başladığında İsa’nın var olduğu karşılaşmalara katılamaz ya da bunlara katılmayı istemez. 

Bu uzaklaşma Allah’ın hoşuna gitmez! O, korkan insanı aramaktadır: onu acı çeken halde görmekte ve bundan acı çekmektedir. Onun cevap verip vermediğini görmek için onu çağırmayı denemektedir. Adem’in hala, hatta daha çok kendini sevilmiş hissetmeye ihtiyacı var. Allah onu kendi sesi ile çağırıyor, sanki her şeyi bilen O, onun nerede olduğunu bilmezmiş gibi: ”Neredesin?”.

Sonradaki diyaloğu duydunuz. Korku ve utanç cenneti düşman bir yere dönüştürmektedirler. Korku ve utanç nereden gelmektedirler? Bunu bilmekteyiz: Kendini bir kurtuluş, sınırsız bir refah olarak gösteren günah onları doğurdu. Gerçekten doydukları ses, onlara olumlu, nazik, ikna edici geliyordu, fakat günah cazip idi. Şimdi aldatmayı fak etmektedirler, fakat… fazla geçtir! Onlar Allah’larından şüphelendiler ve o ana kadar hala hiçbir iyiliği almadıkları bir yabancıyı tercih ettiler.

O ses hala yankı yapmaktadır. İsa’nın akrabalarının kulaklarına girdi ve şimdi din bilginleri ve Ferisilerin kulaklarına girmektedir. Bunun için bizden de uzak değildir. Mademki onların İsa’ları kendisinin daima Peder’i dinlemesini söyluyor, akrabaları O’nun ”kendinden geçtiğini” düşünüyorlar. Evden çıkıp O’nu, gerekirse zor kullanarak almak için yola koyuluyorlar. Aynı zamanda da dinsel yorumcular daha çok açık bir şekilde konuşuyorlar: Onlar, İsa’nın mucizelerinin insanın düşmanından, hatta insanın düşmanlarının başından doğurulduklarını doğrulamaktadırlar. O kadar eminler ki bunun adını bile, ”Baalzevul” olarak telaffuz etmektedirler.

İsa hazırdır: Önceden peygamberler, Allah’ın dostları için tuzakların, denemelerin hazır olduklarını söylemişlerdi, fakat İsa bunları doğruluğun kanıtları olarak kullanıyor. O davacılarının, hatta iftiracılarının düşünmeleri için çalışıyor. Eğer Baalzevul bazı kişilere kendine karşı savaşmak için güç ve silahlar verseydi gerçekten akılsız olurdu. Her takdirde bunu yapsaydı, onun egemenliği bitmiş olurdu. Tek alternatif Baalzevul’a karşı savaşmak için gereken gücün Allah’tan gelmesi: O zaman onun egemenliği gerçekten bitti ve bu dünyada Allah’ın egemenliği başlamış oldu. Çok basit bu düşünceye karşı hiç kimse gelemez.

Düşman bir insanın, hatta bir Hristiyan’ın yüreğine, nasıl girebilir? Düşman ona dua zamanlarını terk ettirerek, Allah’ın Söz’ünü unutturarak, iman kardeşleriyle karşılaşma anlarından uzaklaştırarak onun yüreğinde İsa’nın varlığını yok etmeye çalışır. Bunun için ona egemen olmak diye imanlı hayatını işgal etmeyi becerdi. İsa’nın öğrencileri; kendi yüreğinde, kendi evinde, kendi toplumunda saklandığı dünyanın prensini nasıl yenebilecek? İsa onlara yardım etmek istiyor. Düşmanı bağlamak gerekiyor ve onu bağlamak için ondan güçlü olmak gerekiyor. İnsanda bu yetenek yok, bunun için o, kendi Çobanı ile birlik içinde kalmalıdır. Her gün kendi yüreğinde, kendi ailesinde, yaşadığı ve çalıştığı küçük toplumda İsa’ya yer verecek. Böylece Hristiyan daima güven içinde yaşayacak, fakat kendisine değil, yüreğinde Oturan’a güvenecektir. Bizler dünyadaki hayatımızın ölüme doğru gidişini gördüğümüzde bile ”Cesaretimizi yitirmeyiz”. Her ne kadar dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor”. İsa ile olan samimiyetimiz sayesinde ”Dış varlığımız harap oluyorsa da, iç varlığımız günden güne yenileniyor”: Bundan biz eminiz. Gerçekten de yaşlandıkları halde gençleşmiş gibi görünen insanları tanımaktayız. Onlardaki İsa’nın varlığı onları daha çok hür, daha çok sevinçli, herkesi anlamaya dikkatli, merhamet ve acıma yeteneği ile zengin kılmaktadır. Günah yürekte yok olup düşman yenilmiştir. Onlara cennet yeniden yaklaşmaktadır!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Kutsal Efkaristiya Bayramı – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

02/06/2024-EFKARİSTİYA BAYRAMI – B –

1.Okuma Çık. 24,3-8 Mezmur 115 2.Okuma İbr. 9,11-15 İncil Mk. 14,12-16.22-26

Her Pazar günü Rab’bimiz Mesih İsa’nın ölümden Dirilişini kutlarız ve havarilerin hazırladığı ve Yeruşalim’in bir evinin büyük bir odasında özenle hazırlanmış olan “Son yemeği” anarız. O Yemek, Paskalya Yemeği idi, törenlerle ve anılarla zengindi, ama onu anlatan İncil yazarları özellikle iki niteliği üzerinde durmaktadırlar.

Gebhard Fugel, Miraculous Multiplication of Bread (1926)

Bunlar, mayasız ekmeğin ve şarap kupasının dağıtımına eşlik eden hareketler ve sözlerdir. Her ikisi de, halkın Musa’yı takip ederek Mısır’dan kurtuluşunu, buna eşlik eden mucizevi işaretleri ve beslendikleri kuzunun öldürülmesi, ve kanı ile kapıların işaretlenmesini de anmalıydı. İsa elinde mayasız ekmekle basit ama çok anlamlı bir hareket yapmaktadır: Allah’ın kutsama duasını söylemekte, ekmeği bölmekte ve dağıtmaktadır. Buraya kadar yeni bir şey yoktur. Fakat bu hareketlerle birlikte söylediği sözler her zamankiler değildir: “Alınız, bu benim bedenimdir”. Havariler çok şaşırmış olmalılardı, anlayamamışlardı. İsa insanlar tarafından öldürüleceğini önceden bildirmişti, ama onlar bunu ciddiye almamışlardı. Şimdi O, bölünmüş ekmeğe sunulmuş bedeninin anması anlamını vermektedir. 

Aynı yeniliği şarap kupası ile de yapmaktadır. Hatta kupa için daha fazla şeyler de eklemektedir: O, “benim kanımdır, birçokları için dökülen Antlaşma kanıdır”. Peygamberlerin bahsettiği bu antlaşma yeni ve ebedi antlaşmadır, bu antlaşmaya bizi daima seveceğine söz vererek sadece Allah bağlanmaktadır.

Mademki günahın kötülüğü yüzünden biz Allah’a hiçbir zaman sadık kalmayı beceremiyoruz, işte Allah sözlerimizi tutmaya kabiliyetli olmasak da O Kendisini bizim müttefikimiz yapmaktadır. Bu antlaşma İsa tarafından kanını dökerek yapılıyor. İsa Bedeni ve Kanı ile bizleri besleyerek O’nun yaşamı ve sadakati bizim oluyor. İsa’nın sunduğu Ekmeği yiyen ve İsa’nın sunduğu Şarabı içen, O’nun sadık sevme kapasitesine, beklentilerden çok sevmeye, beklenmedik sevme kabiliyetine kavuşur. Ekmek ve Şarap; İsa’nın Bedeni ve Kanı, bizim sunak masasına koyduklarımız ve sonradan beslendiklerimizdir. Buraya gelen, almak için gelmektedir, yani Allah’ın verdiği yaşamı ve sevgide yaşayabilmek için güç ve sebat almaktadır. Fakat buraya gelen aynı zamanda vermeye de hazırdır. O, yenilenmiş kadın veya erkek varlığını bağışlar, o önceden Allah’tan aldığı ve şimdi İsa’nın Ekmeğiyle beslediği sevgiyi, verir.

Efkaristiya Ayinine katılmak yaşamın önemli bir anıdır: Sadece bir tören değildir, bir markete gidip hoşumuza gideni almak değildir, tiyatroya gidip başkalarıyla zaman geçirmek de değildir. Efkaristiya Ayinine katılmak ne tarz bir yaşama sahip olduğumuzu gösterir. Aynı zamanda hem günlük yalnızlığımızda hem de sosyal yaşamımızda nasıl yaşamak istediğimizi gösterir. Efkaristiya Ayinine katılmak sadece dinlemek istediğimiz Allah’a karşı değil, tüm insanlara karşı da, bizlerle ilahi ve dua edenlere karşı, Ayine katılmayan ve yolumuzda karşılaştığımız herkese karşı da somut bir sevgi eylemidir. 

Sen Efkaristiya Ayinine gideceğine yatağında yattığında veya eğlenceye gittiğinde ya da işlerinin peşinden koştuğunda cemaatin zayıflanmış olur. Bu şekilde senin günahın, hem kendini ancak ve ancak Efkaristiya Ayininden elde edebileceğin ‘zenginlikten’ mahrum etmektedir, hem de cemaatini ve tüm Kiliseyi senin varlığından, imanının tanıklığından, senin değerli sevginden yoksun bırakmaktır. 

Aile veya çevre ilişkilerinin bozulmasından acı çeken birçok kişiyle karşılaşıyorum. Anlattıklarıyla bu kadar acının sebebini anlıyorum. Bu kişilerin çoğu, uzun zamandır İsa’nın Bedeniyle beslenmemektedirler, Allah’ın merhametini sunan Barışma Gizeminden uzaktalar, kardeşlerinin iman tanıklığına katılmıyorlar, İsa’nın dünyayı yenilemek ve iyileştirmek için verdiği Ayine katılmıyorlar. Hekimin verdiği ilaçları ve tedaviyi reddeden hasta uzun zaman hasta kalır ve acısı artar. Rab’bin armağanını görmezlikten gelen ve reddeden Hristiyan günahın dünyada meydana getirdiği düzensizlikte ve günahta kalır.

Bugünkü bayram Rab’be yakın kalmaya, içimizde “ebedi” yaşamın büyümesi için bize bıraktığı armağanları sevinçle kabul etmeye verdiğimiz kararı yenilemek için bir fırsattır. Bugün Mesih’in Bedeni ile yürüyüş yaparken ve O’nu ilahilerle överken O’na olan imanımızı ve sevgimizi belirtmek istiyoruz ve aynı zamanda herkese gerçek yaşamın İsa olduğunu, birliğimizin kaynağı, sevgimizin ve hizmetimizin kaynağı O olduğunu ilan etmek istiyoruz. 

Bize bıraktığın armağan için, ekmekte saklı olan mevcudiyetin için teşekkürler, İsa! Gücün, bu ekmek vasıtasıyla bize, küçük, büyük, hasta, sağlıklı, günahkar, iyi, sadakatsiz hepimize, gizemli bir şekilde gelmektedir! Seni övüyoruz ve Seni kutsuyoruz: Daima bizimle kal, biz de seninle hep birlikte olmak istiyoruz!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Kutsal Üçlü – Birlik bayramı – B

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

26/05/2024 – KUTSAL ÜÇLÜ-BİRLİK BAYRAMI – B

1. Okuma Yasa 4,32-34.39-40 Mezmur 32 2. Okuma Rom 8,14-17 İncil Mt 28,16-20

Biz Katolikler sıkça haç işaretini yaparız, bu görünür ve anlamlı işareti sağ elimizle yaparız. Bunu başkaları için değil, kendimiz için yapıyoruz, Allah’ın bize olan sevgisini hatırlamak ve kutlamak için.

Jan Polack (1450-1519), Gnadenstuhl / Trinity (An iconographical representation of the Trinity in which God the Father holds Christ the son, either on a cross or after the crucifixion, and the Holy Spirit appears near or on God's shoulder in the form of a dove)
Jan Polack (1450-1519), Gnadenstuhl / Trinity (An iconographical representation of the Trinity in which God the Father holds Christ the son, either on a cross or after the crucifixion, and the Holy Spirit appears near or on God’s shoulder in the form of a dove)

Başkalarının bunu görmesi bizim için problem değildir, çünkü onlar aynı zamanda kendilerine karşı olan sevgimizi, Allah’tan kaynaklanan sevgimizi görüyorlar. Bizim ve herkesin, sevgimizin kaynağının ne olduğunu bilmeleri iyidir!

Haç işaretimizi yaparken ağzımızla da “Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına” diyerek Allah’ımızın adını anarız. Bu şekilde vaftizde bize söyleneni tekrar etmiş oluruz: Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un adına! Biz yaşamaya ve işlerimizi yapmaya bu isim adına devam etmekteyiz, yani Allah’ımızın sevgisinin yaşamı içerisinde.

Kutsal Yazının dediği ve Büyük İman Açıklanmasında tekrarladığımız gibi Allah’ımız tektir. O halde biz niye üç Şahında O’na taparız? Tek bir Allah üç Kişi olabilir mi?

Bu haklı bir sorudur ve tüm Hristiyanlar buna cevap verebilmeli. Bu soruyu başkaları sorduğunda bazen cevap veremiyoruz, çünkü uygun sözcükleri bulmak kolay değildir, ama bu soru aklımızdan veya yüreğimizden geçtiğinde en azından kendi kendimize cevap verebilmeliyiz.

Allah tektir, ama yalnız ve kendi içine kapanmış değildir. O, sevgidir ve sevgi, kendini sunmaktır: Bu sebepten Allah verilen, bunun için alınan da Sevgidir. Allah’ın sevgi olduğunu düşündüğümde O’nu bir aile gibi düşünmek bana sevinç vermekte, hatta ancak bu şekilde O’nu sevgi olarak anlayabilmekteyim.

Tek sevgide inisiyatif alan sevgiye de (Peder’e), diğerinin önerilerini kabul eden sevgiye de (Oğu’la), diğerinin sevgisine destek vererek işbirliği yapan sevgiye de (Kutsal Ruh’a), yer vardır. Tek Allah’ta Peder’e, Oğul’a ve Kutsal Ruh’a yer vardır. Onlar, birbirlerinden uzak veya bağımsız üç varlık değil: Tek bir yüreğin üç sevme kabiliyetidir.

Bizler Kutsal Üçlü-Birlik olan Tek Allah’ımızı anlatabilmek için uygun sözlere veya imajlara sahip değiliz: Sadece kısmi bir anlama ile yetinmeliyiz, ama aslında içten içe anlıyoruz ki, eğer Allah, birbirini seven Üç Şahıs olmasa, O’ndan korkmamız gerekecekti. Dahası var, biz O’nu sadece anlamakla yetinmiyoruz, O’nda bir yerimiz var, O’nunla yaşıyoruz ve O’ndan birliğimizi besleyen sevgiyi alıyoruz.

Kutsal Kitap metinleri bize yardım etmektedirler: “Rab Allah yukarda göklerde ve burada yeryüzünde Rab’dir”: Allah göklerde olan Peder’dir, insanlığımız kadar bizim için inen Oğul’dur ve de “evlat kılan Ruh’tur”, bu sebepten İsa’nın sözlerini kullanarak Peder’e: “Abba, Baba” diyebiliriz. 

Allah’ın yaşamı, onu tanıdıkça yaşamımızın birçok yüzünü açıklamakta ve yeni sevgi ve birlik imkanı yaratmaktadır. O’nu tanımamız önemlidir: Haç işaretimizi yaparken sadece vaftizimizin sözlerini tekrarlamakla yetinmeyelim, aynı zamanda bu sözleri derin düşünelim, onları daha iyi anlamaya çalışalım. Allah’ın eylemlerini görebilmemiz ve İsa’nın sevgisini paylaşabilmemiz için Kutsal Ruh’un aklımızı aydınlatmasını dileyelim.

Bu armağan bize artık sunuldu, ama biz onu kabul ettiğimizden daha çok kabul edebiliriz. Yüreğimizi açalım öyle ki Peder’in ve İsa’nın sevgisinin gücünü ve ışığını almaya devam edelim!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it