Olağan Devre 29. Pazar Günü B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yeş. 53,2.3.10-11 Mezmur 32 2.Okuma İbr. 4,14-16 İncil Mk. 10,35-45

Bugünkü İncil’i okurken gülümseyebiliriz: İki öğrenci İsa’ya yaklaşıp onların isteklerini bilmediğini var sayarak O’nun onları dinlemesini istemektedirler. “Hocam, bir dileğimiz var, bunu bizim için yapmanı istiyoruz”.

Onlar İsa’nın yaşamında bir değişim olacağından eminler. Çünkü Yeruşalim’e vardığında kral ilan edileceğini sanmaktadırlar. Ve de O’nun hükümranlığında O’nun yanında saygın bir yere sahip olacaklarından da eminler. Ayrıca onlar İsa’nın ardından ilk gidenlerden idi, bu sebepten de kendilerine özel bir davranış beklemekteler. Onlar için bir yere sahip olmak yeterli, bir yer ki, onlara göre, yorgunluk ve yükümlülük olmadan saygınlık, belki de zenginlik kaynağı olacaktır. İsa huzurunu kaybetmemektedir. O, iki dostu, evet, dinliyor ama aynı zamanda Baba’yı da dinlemeye devam ediyor. Onlar “şan” istiyor, fakat İsa, onların insani, geçici ve boş bir şanı dilemelerini fark ediyor. O, “Benim içeceğim kaseden siz içebilir misiniz?” diye içtenlikle soruyor. İsa onları kandırmak istemiyor: Şana ulaşmak için yolunun haçtan geçmesi gerektiğini peygamberlerden biliyor. Aynı zamanda kimsenin aynı yolu kat etmeden, yani O’nun kasesinden içmeden yanında olamayacağını da biliyor. 

İki kardeş Öğretmenlerinin yolunu paylaşmak istediklerini söylüyorlar. Ama İsa kendisi için hiçbir şey seçmiyor, onların da, O’ndan öğrenerek, kendileri için hiç bir şey istememeleri gerekiyor. Eğer İsa ile yaşamak için kendilerini sunuyorlarsa, bunu karşılık beklemeden, sadece sevgi için yapmaları gerekiyor. Yoksa onlar İsa’yla aynı yolda değiller. İsa’nın yaşamı daima ve tamamen Allah Baba’ya bir armağandır, Baba da bunu tüm hürriyeti ile kullanıyor: İsa, Baba’sının sevgi planlarını gerçekleştiren Oğul olduğunu bilmektedir.

Diğer on havari bunlardan daha iyi değiller: Onlar da Rab’lerinden mükafat beklemekte, onlar da insanlar arasında saygın bir yer arzulamaktadırlar. Bu şeyleri dilemeye cesaret etmiş olan iki dostlarına kızmaktadırlar. 

İsa, dünyadaki hükümdarlıklarda neler olduğuna dikkat etmelerine yardımcı olmaktadır. Orada kim “yönetici” olmakta, gerçekten “yöneterek” sadece kendi çıkarını arar ve farklı uyrukları sık sık acımasızca ezer. Ama İsa’nın Kral olduğu Allah’ın hükümranlığı, insani hükümdarlıklara benzemez. Orada kral, Allah’ı yani herkesi seven ve herkesin kardeş olarak yaşamasını isteyen Baba’yı temsil eder. Orada Kral ile iş birliği yapanlar, ondan öğrenerek onun hizmet ettiği insanlara hizmet etmelilerdir. 

İsa’nın en çok önem verdiği söz, hizmettir: İsa, tıpkı başka birçok defa olduğu gibi, bu sözle havarilere öğretisini tamamlamaktadır. Ve de Kendisinin en önemli hizmetinin şu olduğunu açıklamaktadır: “Canını birçoklarının uğruna fidye olarak vermeye geldi”. Çünkü, Mezmur’un söylediği gibi, “hayatının fidesi büyüktür, kimse ödemeye yeltenmemeli” (Mez 49,8)

Hiçbir insan kendi kendine kurtulamaz: İsa’nın Kendisi, kendi kanını dökerek tüm insanlar için kendi yaşamını sunma görevini yapmaktadır. Bu hizmet, “gökleri aşmış olan büyük başkahinin” görevidir. Eskiden başkahinin sembolik olarak Ahit Sandığı’na kan serpmek için tapınağa girdiği gibi değil, İsa gerçekten Allah’ın yanına girdi.

Bu hizmetinden hepimiz faydalanabiliriz, çünkü O’nun sunduğu yaşam sadece bir insanın yaşamı değil, Allah’ın yaşamıdır. Bizler de, başkalarına doğru somut sevgi eylemleri aracılığıyla hayatımızı sunabiliriz ve bu şekilde İsa’nın hizmetine katılabiliriz. Sadık ve cömert sevgi, yani hayatımızı sunuşumuz sayesinde Allah’ın büyüklüğüne ve güzelliğine katılabiliriz.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 28. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Bilg. 7,7-11 Mezmur 89 2.Okuma İbr. 4,12-13 İncil Mk. 10,17-30

İncil, “fakir” olduğunu kabul eden bir zengine dikkatimizi çekiyor. İsa’nın ayaklarına kapanan o kişi, zengin ve Allah’ın tüm emirlerine uymaktadır. O, İsa’ya koşuyor, çünkü bir şeyin eksik olduğunun farkında ve bu şey için kendisini dilenci yapmaktadır! “Ebedi” diye çağırdığı yaşama sahip değil, yani yaşam doluluğuna, yaşama sevincine, ölüm karşısında da yaşamını gerçekleştirmiş olmanın mutluluğuna sahip değil. O farkında ki, zenginlik onu mutlu ve tatmin etmiyor. Zenginlik ona cennettin kapılarını açmıyor. Zenginlik Allah ve insanlarla ilişkisini durduruyor. 

O, İsa’ya koşuyor: Kim ona İsa’nın bir zenginin yaşamına bir şeyler katabileceğini söyledi? Sorusu ciddi ve samimi: “Ne yapmalıyım?”. 

İsa ona hemen cevap vermiyor, önce ciddi olup olmadığını anlamak istiyor, hakikaten Allah’ın arzusunu gerçekleştirmeye niyetli mi? Bundan emin olduğunda – gerçekten o kişi Allah’ın tüm emirlerine uyduğunu söylemekte- ona sevgiyle bakıyor çünkü o kişinin hakikaten dünyada Allah’ın doluluğunu yayıp Kendisi ile işbirliği yapabileceğini anlıyor. 

Şimdi İsa ona cevap veriyor. Ebedi yaşama kavuşması için geçici şeylerden vazgeçip kalıcı şeylerle beslenmeye başlaması gerekiyor. Kim Kendisi ile, İsa ile beslenirse yaşayacaktır: “Bir tek eksiğin var. Git, neyin varsa, onu sat ve parasını yoksullara ver. Böylece gökte bir hazinen olacaktır. Sonra gel ve ardımdan yürü!”. 

İşte yaşamın sırrı budur. Baba tam da evlatlarının ebedi yaşama kavuşabilmesi için İsa’yı dünyaya gönderdi. Gerçekten de kim O’nu kabul ediyorsa yeni bir yaşama başlar, sevinci, yeni bir dünyayı keşfeder, kimse, işkenceler ve sıkıntılar bile, onu bundan ayıramaz: Bu günlerde başka dinlerden gelen İsa’yı keşfeden bazı erkek ve kadınlar bize bu tanıklığı vermektedirler! Her kim dünyevi şeyleri biriktirmeye devam etmek istiyorsa, o yaşamsız kalır ve üzüntü yüreğini kapatır. İsa’ya koşan zengin adama böyle oldu, günümüzde de göksel şeylere kapalı, yüreklerini İsa’ya açmaya yeteneksiz, sınırsız üzüntü taşıyan birçok kişinin başına bu gelmektedir.

Yaşama sahip olmak istiyor musun? Gerçek hikmeti sev: “Onunla karşılaştırıldığında tüm dünya altınları bir avuç kum gibi kalır, gümüş de çamur gibi sayılır”. Gerçek hikmet Allah’tan gelir ve İsa’dır. O, Allah’ın Sözüdür, Baba’nın, insanların dinlemelerini, bilmelerini, almalarını, birbirlerine tanıtmalarını istediği şeydir. “Canlı ve güçlü; iki ağızlı her kılıçtan daha keskin” Söz O’durİsa, Allah’ın bize Kendisini, gerçek ve ebedi yaşamını ilettiği armağandır. O’nu her gün daha ciddi ve derin bir şekilde, O’nun bizi eğitmesine izin verip yüreğimizde daimi olarak O’nu tutarak kabul etmeye devam edeceğiz. O’nu kabul etmeyen ise, hiç kimse ile birlik içerisinde yaşayamaz. Kim İsa’dan uzak yaşamak isterse karanlıkta ve yalnızlıkta kalır: Bunu sen de biliyorsun, hem çünkü şahsen tecrübesini yaşadın, hem de çünkü senin imanını paylaşmayan en yakın akrabalara bile yakın hissedemiyorsun. 

O halde zenginliği aramayacaksın, paranı biriktirmeyi düşünmeyeceksin: Sana yaşam Vereni, sevdiklerin için ve dünyanın yollarında karşılaşacağın kişiler için seni canlı bir armağan kılan İsa’yı arayacaksın. Sen bugünkü iki okuma arasında olan mezmur ile dua edeceksin: “Bildir bize, günlerimizin nasıl sayılacağını, öyle ki bilgelik sahibi bir kalp edinelim”.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre  27. Pazar Günü  B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yar. 2,18-24 Mezmur 127 2.Okuma İbr. 2,9-11 İncil Mk. 10,2-16

Musa size ne emretti?” Konu çok günceldir. Boşanma doğru mudur? İşte bu soruyu toplumumuzda artık kimse düşünmüyor. Boşanma bir hak gibi sayılmaktadır. Fakat İsa bize soruyu tekrar soruyor: Boşanma Allah’ın eylemi mi? Evliliği bağışlamış olan Allah, boşanmayı takdis edebilir mi? 

İsa biliyor ki, insan Allah’ın planlarını gerçekleştirdiğinde kendini buluyor, bu yolu kat etmek yorucu olsa da mutlu ve gerçekleşmiş oluyor. O’nun kendisi bunun örneğini verecektir: Baba’sının çizdiği yolu takip edecek, bu yol haçtan geçse de, çünkü sonunda Allah’ın şanını bulacağını biliyor. Erkeğin ve kadının, ailelerinin en gerçek iyiliği mutlaka yaratıcı Allah’ın niyetlerindedir, engebeli ve zor yollardan geçilse de. 

İsa biliyor ki Allah’ın arzusu, insanın ve içinde yaşadığı ortamın gerçek iyiliğidir. Acı çekmek istemeyen insanlar kendi arzularını gerçekleştirmek için tüm yolları denerler, bunlar Allah’ın emirlerine karşı gelme anlamına gelse de. Bu, O’na güvenin az olduğunu gösterir, Allah’ı yaşamımızın Allah olarak kabul etmeyişinin göstergesidir. Sanki Allah yaşamımız için doğru yolu gösteremiyor, hatta sanki yanlış yola işaret ediyormuş gibi davranırız. Bu, Adem ile Havva’nın da düştüğü yanılgıdır, elbette biz bu hatayı tekrar etmek istemiyoruz. 

Bu sebepten Kilise’nin, kamuoyunun düşmanlığına uğramasına rağmen, bıkmadan tekrar ettiğini biz de söylemekten korkmayalım: “Allah’ın birleştirdiğini insan ayırmasın!” Allah’ın insan için yaptığını yıkmak isteyen şeytandır, Allah’ın ve insanın düşmanıdır. Evlilerin armağan olarak aldıkları Birlik Ruh’u İsa’nın acılarına ve ölümüne mal olmuştur. O ölüm sayesinde eşler birbirlerine sadakat sözü verebilmekteler, her ikisi de günahkar olmalarına karşın! Bunun için onlar, kendi birlik hayatlarının başlangıcını Efkaristiya’nın sırasında kutlamaktadırlar.

Birlik, Allah’ın hayatıdır ve Allah, bu hayatın insanlardan tarafından da yaşanmasını istemektedir. Bu öyle büyük ve güzel bir armağandır ki, onu bozmak Allah’ı incitmektir. Birlik armağanını devamlı olarak canlı tutmak ve büyütmek için çalışmak gerekir. Eşler duygularının ve bakışlarının başkalarına doğru çekilmemesi için gayret göstermeye kendilerini bağlamaktadırlar. Akrabalar, dostlar, ebeveynler bile düşünceler veya iddialar ile evlilerin arasına hiç girmemeye çalışmalılar öyle ki hiç bir şekilde eşlerin arasındaki güveni ve dikkati sarsmamasın.

Eşler Allah’ın eserini devam ettirebilmek için O’nun emirlerine uyup bakışlarını daima İsa’ya çevrili tutacaklar. İbranilere mektubun yazarı da acılar sayesinde yetkinliğe ulaşmış olan Allah’ın Oğlunu bize göstererek bunu yapmamıza davet ediyor. O’nun acıları bizi kurtarmakta. Eşler de, ayartmalar tarafından sevgiye sadakatsizliğe düşmeye teşvik edildiklerinde, acılarını İsa’nın acılarına ekleyecekler. 

İsa’nın çocukları kutsaması da evlilere önemli bir davettir: Çocukları takdis ederek İsa eşlerin birliğini yeniden takdis eder. Ebeveynler onların birliğini, her ne pahasına olursa olsun, koruyacaklar öyle ki evlatları Baba’nın sevgisinin sadakatliğini tecrübesinin eksiğini hiç yaşamasınlar!

İsa çocukları takdis edince Kendisinin onların huzurlu ve ahenkli büyümelerini istediğini göstermekte. Bu da İsa’nın yüreğinin meyvesidir.

Aralarına bölme ve uyuşmazlık girmesin diye evliler nasıl yaşayabilecekler? Her gün duada kalacaklar, Oğul İsa’yı sevenlere Kutsal Ruh’u bağışlama sözünü vermiş olan Baba’nın huzuruna kalacaklar. Aziz Pavlus’un bize anlattığı gibi, sadakat Ruh’un bir meyvesidir. Ruh’un meyvesi, sadakat, yumuşak huyluluk, özdenetimdir: Bunlar, beraber yaşamak için, ailede de Allah’ın hükümranlığını gerçekleştirmek için, gerekli gerçeklerdir.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre  26. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Say. 11,25-29 Mezmur 18 2.Okuma Yakup 5,1-6 İncil Mk. 9,38-43.45.47-48

Bugünkü okumalarda iki öğreti bulunur:

Yakub’un kardeşi havari Yuhanna, Rab’bin hoşuna gittiğini sandığı bir şeyi yapmaktan emin olarak bir kişinin İsa adına şeytan kovmasını engelledi. O, Rab’binin ve Öğretmen’inin adına sadece öğrencilerinin, yani kendileri dışında hiçbir kimsenin yalvaramadığını sanıyordu. Bu fikir, kıskançlık mıydı? Yoksa “ait olma” duygusu muydu? Yani, tıpkı öğrencilerin İsa’ya ait oldukları gibi, Öğretmenlerinin de onlara ait olduğunu mu düşünüyordu? 

Musa’nın, onlara peygamberlik ruhu verilmesi için yetmiş kişi seçtiğinde yaşanan olay tekrarlandı: Bu yetmiş kişi, halkın çölde kaldığı kırk yıl boyunca mabet olarak kullanılan çadırda dua etmek için kamptan çıkmışlardı. Dışarı çıkmayan iki kişi de peygamberlik ruhunu almıştı: Yeşu bu sebepten Musa’ya huzursuz olarak geldi. Fakat Allah tarafından esinlenen Musa ona şöyle dedi. “Keşke Rab tüm halkın üzerine Ruh’unu indirseydi de tüm halk peygamber olsaydı!”

Aynen öğrencilerinin dışında başka kimseler de O’nun adına yalvarırsa ve böylece şeytanı kovup insanların acılarını dindirirse, İsa memnun olur: O Yuhanna’ya şöyle cevap veriyor: “Hiç kimse benim adımla mucize yapıp da, hemen ardından beni kötüleyemez”. Eğer bir kişi İsa’yı sevmeye başlayıp O’nu – kısmen olsa da – tanıyarak O’nun için ve O’nunla birlik içinde bir şeyi yapıyorsa, yavaş yavaş O’nun gerçek öğrencisi olacaktır. Kim “bizlerden” değilse de, tam da İsa’nın adına yalvarıp O’nu sevmeye başlayarak kolayca O’nun öğrencisi olabilecek. Sonra da İsa emin olarak şu sözü ekliyor: Herhangi bir sevgi eylemi, küçük de olsa, O’nun adına, yani O’na olan sevgi için yapılıyorsa, Baba’dan taraf ödüllendirilecektir.

İkinci öğreti skandal ile ilgilidir. İsa’ya iman etmeye konan her engel bir skandaldır. Madem ki İsa kurtarıcı, insanın tek kurtarıcısı, birinin O’na iman etmesine engel olacak her söz veya hareket, o kişinin kurtulmasına engeldir. Kim birini İsa’ya olan imanından uzaklaştırırsa o kişinin mahvolmasından sorumlu olur. Bu sebepten İsa paradoks gibi kulağa gelen şu sözü söylüyor: “Boynuna kocaman bir değirmen taşı bağlanıp denize atılması kendisi için daha iyidir”. Başkalarının imanına, söz ve örneklerle destek olmaya çok dikkat etmeliyiz. Aynı zamanda İsa, kararlarımız ile imanımızı engellemememizi tavsiye etmektedir. Şunu bile diyor: Eğer elin, ayağın veya gözün bana yaklaşmana engel olacaklarsa onlardan vazgeç. Bunlar, az sözle çok şey açıklayan imajlardır.

Elimiz her çeşit işimizi hatırlatır. İşin sebebiyle İsa’ya itaatsizlik mi ediyorsun? Bu işi hemen bırak! Ayak ise yolculukları, karşılaşmaları simgeler: Bazı arkadaşlıkların veya gittiğin bazı yerler Rab’be olan imana karşı ya da duana engel midir? Hiç düşünmeden bunlardan vazgeç! 

Gözün imanını ve Rab’bini hor gören resimlere, filmlere, gösterilere mi takılıyor? Bunlara bakma, kapat, değiştir, uzaklaş! Kiliseni genellikle lanetleyen gazeteler ve dergiler mi alıyorsun? İmanın ve iman kardeşlerinin seni bu kadar az mı ilgilendiriyorlar? Kurtuluşun seni hiç mi ilgilendirmiyor? Senin ve evlatların, yeğenlerin, dostların gibi etkileyebileceğin kişilerin kurtuluşu seni hiç mi ilgilendirmiyor? 

İsa’nın meraklı öğretisi, Aziz Yakup’un çok ciddi sözlerinde zenginleştirilmektedir. Bu sözler; zenginlikleri haksızca kullananlar, kardeşlerin işlerini ve yorgunluklarını sömürenler içindir: Böyle davranan kişiler için imanı hiç değerlendirmektedirler; iman ise çok çok değerlidir, tutarlılıkla ve ciddiyetle yaşanmalıdır.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 25. Pazar Günü B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Bil 2,12.17-20 Mezmur 53 2.Okuma Yak 3,16-4,3 İncil Mk 9,30-37

Allah’ın Sözü, günümüzde de Hristiyanların kendi kendilerine sordukları bir soruya cevap vermektedir: Niçin dünya bize karşıdır? Ne kötülük yapıyoruz? Niçin imanımızın, ve sadece bizim imanımızın, her türlü işareti resmi yerlerden yok edilmek isteniyor? Geçmişte Azizlerinin aracılığıyla ve şimdi de dünyanın her yerinde ve her alanda çalışan üyelerinin aracılığıyla Kilise’nin yaptığı bütün iyiliğe karşı niçin O ve onun temsilcileri bu kadar kin buluyorlar?

Bilgelik kitabı, bu durumun çok normal olduğu konusunda bizi ikna etmektedir. Eski zamanlarda da Allah’ın arzusunu yapanlar, emirlerine uyanlar ve dürüstçe yaşayanlardan nefret edilirdi. Bu kişiler denenirler, cani gibi ölüme mahkum edilirlerdi. Onların suçu neydi? 

Onların dürüst davranışı, Allah’ın varlığını ve yargısını görmezden gelmek isteyenler için bir azarlama gibidir. Severek ve ciddi bir şekilde yaşayan kişi, bencillilikle ve insanlara doğru saygısızca yaşayan kişi için bir azarlama olur. Günümüzde de durum aynıdır, gelecekte de böyle olacaktır. Günah insanların duygularını ve iradelerini bozdukça hep böyle olacaktır. 

Biz korkmayacağız. Biliyoruz ki herkesten çok denenen dürüst olan, Öğretmenimiz ve Rabbimiz İsa’dır. İsa’nın kendisi, öğrencilerine Bilgelik Kitabının sözlerinin kendisinde gerçekleşeceklerini söyledi. “İnsanoğlu insanların ellerine teslim edilecek ve O’nu öldüreceklerdir”. Öğrenciler O’nun, İnsanoğlu olduğunu biliyorlardı; O, hastaları iyileştirmiş, şeytanlardan kurtarmış, körlerin gözleri açmıştı, dilsizleri konuşturmuş, ekmekleri çoğaltmıştı. Ne kötülük yapmıştı? Öğrenciler niçin O’nun öldürülmesi gerektiğini anlamıyorlardı. Fakat O, kendisi hakkında bunu söylüyordu. Hatta üç gün sonra dirileceğini de söylemişti: Bu sözünü anlamak daha da zor, gerçekleştirmesine Allah’ın tüm gücünü bağlayan sözdür.

Öğrenciler aralarında ölümünden veya dirilişinden konuşmuyorlardı, oysa gerçekten İsa’nın ölmesi durumunda, yerini kim alacağı hakkında tartışıyorlardı. Aralarında en büyük kimdir? 

Bunu görmek, İsa için büyük bir acı oldu: O reddedileceği için üzülürken öğrencilerinin bu merakı O’nu daha da çok üzüyor. Onlar hala anlamamışlardı, O’nun için en önemli kişiler, acı çekenler ve küçük olup hor görülenlerdir: İşte hizmet edilecek büyükler bunlardır. Öğrenciler işte bu “büyüklere” hizmet etmelidirler, ilk bunlara saygı göstermeli, dikkatlerini ilk onlara çevirmelidirler. İsa’nın kendisi aralarında olmayacağında O yine de kabul edilebilecektir: Hangi şekilde? “Her kim böyle bir çocuğu benim adıma kabul ederse, beni kabul etmiş olur ve her kim beni kabul ederse, beni göndereni kabul etmiş olur”. 

İşte Allah’ın gözünde büyük olmanın gerçek yolu budur: Allah’ın kendisini içimize kabul etmek! Allah; seven Allah’tır, kendi kendine bakamayana yaşam ve barış verendir: İçimize O’nun sevgisini kabul ederek evlatları ve işbirlikçileri olabiliriz. O zaman O’ndan uzaklaşanların ve O’nu reddedenlerin düşmanlığına sabretmemiz gerekirse de, bize olan O’nun güveninden sevineceğiz.

İkinci okumada Aziz Yakub bizi uyandırmak için gerekli bir sertlik ile konuşmaktadır: O’nun sevgisi gerçek bir sevgi, azarlamayı bilen bir sevgidir. O, Hristiyanların aralarında da fazla kavgaların olduklarını söylüyor: Onlar kıskançlığa yer vermektedirler ve kıskançlık çok kötü meyvelerini getirmektedir. “Bedenlerinizin üyelerinde savaşan tutkularınız” hala canlıdırlar. Bunlar,  açgözlülük, kıskançlık ve hırslardır. Yenilmeyi sağlayan az veya güçsüz imandır. 

Fakat Havari bu hırsların ağından çıkmak için yolu da göstermektedir ve bu, gerçek bilgeliğin araştırmasıdır: “Gökten inen bilgelik her şeyden önce paktır, sonra barışçıl, yumuşak ve uysaldır. Merhamet ve iyi meyvelerle doludur”. Bu bilgelik, dünyaya dayanılmaz gelen bilgeliktir, çünkü dünyanın egoist alışkanlıklarına karşıdır, fakat İsa’nın öğrencilerinin içlerinde var olmasını istedikleri bilgeliktir, küçükleri ve acı çekenleri seven o bilgeliktir. Bu bilgeliği, daimi ve alçakgönüllü bir dua ile Baba’dan diliyoruz. Bilgeliği dilediğimizde Baba sevinçle duamızı kabul eder!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 24. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yeş 50,5-9 Mezmur 114 2.Okuma Yak 2,14-18 İncil Mk 8,27-35

Aziz Yakup; imanımızı ciddiye almamıza, tutarlı olmamıza yardım etmek istiyor. İmanımızın, eylemlerimizi yönelterek ve başkalarıyla ilişkimizi etkileyerek yaşamımızı değiştirmesi gerekecektir. Tıpkı somut cömertlik eylemleri olmadıkça sevginin var olmadığı gibi, somutluk olmadıkça iman da yoktur. İmanımızın somut olması nasıl olabilir? 

Biz haça gerilmiş ve dirilmiş Mesih İsa’ya iman etmekteyiz. İmanımız, haçımızın yükünü kabullenmemizle gözükür çünkü İsa öldü. Biz de haçımızı huzur içerisinde ve şikayet etmeden kabulleniyoruz, çünkü O’nun dirilişinden eminiz. Bizim haç kabullenmemizin içerisinde karşılaştığımız her insan için yer var, çünkü görüyoruz ki, Rab onu seviyor ve o kişi için de kanını döktü. Aziz Yakub’un söylediği gibi komşumuza bu şekilde baktığımızda ne giydiği, ne iş yaptığı, hangi kültürden veya ırktan geldiği, ne de sosyal konumu önemlidir. İsa; insan için, ebedi kurtuluşu için öldü, sahip olduğuna veya başkaları tarafından önem verildiğine bakmadan. Biz her kişi için şöyle deriz: “Sen Allah’ın evladısın, O’nun tarafından seviliyorsun, O, senin için Oğlunu gönderdi!”. Bugün İsa, bir zamanlar öğrencilerine sorduğu soruyu bize de soruyor: “Ya sen, ben kimim dersin?”. Bu soru değerlidir, çünkü Onunla ilişkimize dikkatimizi çeker, hem de çünkü Onunla olan ilişkimizden başkalarıyla olan ilişkimiz de etkilenir. İsa kimdir? Dünya için yaşamı ne anlam taşır? Benim için ne önemi vardır? Ve etrafımındaki insanlar için ne önemi vardır? Nereden geliyor? Niçin geldi, kim O’nu yolladı, amaç neydi? 

Hazır cevaplar veya din dersinde öğrendiğim kalıplarla cevap veremem. Zaman ayırıp, dikkatle bakmalıyım. Yaşamımın, yorgunluğumun, başkalarıyla ilişkimin anlamı ve amacı nedir? Bunlardaki boşlukları, eksiklerimi görmeye çalışıyorum. İsa ebedi yaşamı vermek için geldi, yani yaşamımın boşluğunu doldurmaya, anlam vermeye geldi. Nasıl olur ki O, bütün bunları gerçekleştirebilir? O, kimdir? 

Petrus, “Sen Mesih’sin” dedi. O, Mesih’in, mesh edilmiş olan, Allah’ın dünyadaki vekili olması için kutsanmış olan olduğunu biliyordu. İsa, görünmez ve tahmin edilemez Allah’ın görülebilen ve duyulabilen mevcudiyetidir. İsa’yı dinleyerek Allah’ı dinlerim, İsa’ya bakarak, benim O’nu sevmem için, bana ve herkese karşı olan şefkatini göstermek için Baba adını seçen Allah’a bakarım. İsa’nın sorusuna cevap verirken, sadece O’nun ne olduğuna iman ettiğimi değil, bunu da O’na diyeceğim: “Gel, Rab İsa, bana senin sevgini ver, benim sevgimi de kabul et! Benim sevgim senin tamlığına hiçbir şey eklemez, ama yaşamımı kırılgan bir vazo olmaktan çıkarır, onu iyilik ve alçakgönüllülük dolu bir muhafazaya çevirir”. İsa, reddedilip öldürüldükten sonra dirilmesi gereken Mesih’tir. Petrus, aynen benim de yapabileceğim gibi, İsa’yı Kendisi’nin acıyı kabul ederek insanlar tarafından reddedilmesini ve Allah tarafından lanetliymiş gibi gözükmesini, programa koyduğu için azarlıyor. Fakat haçı reddetmek Allah’ın düşmanı olan şeytanın niteliğidir; O, Allah’ın düşmanıdır. Şeytan Allah’ın evlatlarının yaşamından yok olmalıdır, öyle ki onlar Mesih’i yolunda, yani haç yolunda takip edebilsinler. Bu dünyada yaşamımı kaybedeceğim, ama imanımı göstereceğim ve çok kişi için Allah’ın bir armağanı olacağım! İsa Petrus’a, Şeytan’a çölde söylediği gibi,“Çekil!” demedi, Arkama git” dedi. Onu öğrenci olarak hala kabul etmektedir, fakat onun öğrenci olması gerekecek ve öğrencinin öğretmenden üstün olmadığını unutmaması gerekecektir. Öğrenci, İsa’nın bildirmesini onayladığına rağmen Petrus dahil, kendi yerinde, İsa’nın arkasında olmalıdır. Kim, tıpkı İsa’nın nasıl başkanların tarafından ödürülmesi gerektiğini anlamayan Petrus’un yaptığı gibi, İsa’ya öğretmeyi ya da O’nu azarlamayı isterse, doğru olmayan yerdedir: Ayartıcının, Şeytan’nın yerindedir. 

Ve öğrencinin de, gerçek öğrenci olabilmek için, İsa’nın sevgisi için kendi hayatını kaybetmeyi öğrenmesi gerekecektir. Hayatında da peygamberin bugün duyduğumuz aynı sözleri gerçekleşecektirler: “Aşağılamalardan, tükürükten yüzümü gizlemedim”. Dünyadaki İsa’nın ödevini kabul edelim: Bu, bütün Kilise’nin ödevidir. “Yaşayanların diyarında, RAB’bin huzurunda yürüyeceğim”: Bugünkü Mezmur’un söylediğini bilerek, güven ve Baba’ya tam bir teslimiyet ile dua edeceğiz.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 23. Pazar Günü  B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yeş 35,4-7 Mezmur 145 2.Okuma Yakup 2,1-5 İncil Mk 7,31-37

Markos İsa’yı halen yolda göstermektedir. O, uzak yörelerde, pagan milletler arasında yürümektedir. Oralara öğrencileriyle yalnız kalabilmek için gitmişti: Onları sabırla ve dikkat dağınıklığı olmayan bir şekilde eğitecekti. Burada da sonuçlanmayan acılar var: Sadece O’nun eli bunları durdurabilirdi. Nitekim burada O’na bir sağır ve dilsizin başının üzerine kendi ilahi ve yaratıcı elini uzatması istenmekte. Bu, anlamlı bir karşılaşma için fırsattır, aynısını biz de her vaftiz töreninde yeniden yaşamaktayız. 

Her şeyden önce İsa’nın kendini reklam etmemeye çalıştığını görüyoruz: Merak uyandırmamak için acı çeken adamla kenara çekiliyor. O; diğer insanlarla normal bir şekilde ilişki kuramayan, özellikle de Allah’ın Söz’ünü ne dinleyebilen ne de evlatlarına ve başkalarına onu iletebilen bu zavallı ile nazikçe ve sevgiyle ilgileniyor. Bu yetenek o kadar önemli bir armağandır ki, onsuz insan tam olamamakta. İsa parmaklarını kullanarak, Baba’nın insanı yaratırken başlattığı eseri tamamlamaktadır. 

İsa’nın parmakları sağırın kulaklarına dokunuyor; bunlar her şeyden önce sadece sevgiyi ileten İsa’nın sözünü duymak için açılmaktadırlar. Sonra tükürükle nemlendirilmiş aynı parmaklar, o ana kadar dilsiz olan diline ulaşıyorlar ve etraftaki sessizlikte “Effata, açıl” diye seslenen söz yankılanmaktadır. “Açıl!” Gerçekten de şaşırtan bir sözdür! 

Bu eylemler, söylediğim gibi, her vaftizde tekrar ediliyor. Ne zaman ki Peder, Oğul ve Kutsal Ruh adına vaftiz ediliyoruz o anda kulaklarımız İsa’nın güven veren ve canlandıran Sözünü duymaya açılır, dilimiz ise O’nun Sözünü, Ruh’un verdiği gerçeklikle, tekrar edebilmemiz için çözülür. Bütün bunlar gerçekleşmedikçe insan tam değildir! Vaftiz eden rahip, Rab’bin o ilahi eylemlerini tekrarlamaktadır.

Bu işaret, İsa tarafından dokunulmak için her yaklaştığımızda bize ulaşır: İsa bizlere Kilise’nin Kutsal Gizemleriyle dokunur; bunlar bizlerden her birine olan İsa’nın sevgisinden kurulan somut işaretlerdirler.

Daha önce Yeşaya peygamberin bildirdiği gibi İsa’nın parmağının dokunması bir cesaret ve güven iğnesidir. Bu peygamber, Allah’ımız olan Rab’bimiz İsa’nın, kurtarıcı olarak geleceğini müjdelemektedir: Allah’ın kurtaran varlığının işaretleri tam da körlerin gözlerinin ve sağırların kulaklarının açılması, topalın yürümesi, dilsizin sevinç haykırmasıdır.

Bunu “yürekleri kaybolmuş olanlara” söylemeye devam etmemiz gerekecekti, böylece onlar da cesaret ve güven yeniden bulacaklardır. İmanlıların cesaretlerini ve güvenlerini kaybetmelerine izin yoktur. Her ne kadar haksızlıklar ve acılar görüyorsak, keder ve başarısızlık ile karşılaşıyorsak, şunu bilmekteyiz: “Rab’bin kolu kısalmadı” (Say 11,23). Bu güven insanlar arasında tercihler yapmamıza izin vermez. 

Bizim için hasta ve fakir, engelli ve cahil, diğerlerine yani zenginlere ve kültürlü olanlara eşittir. İkinci okumada Yakup bize Allah gibi bakmayı öğrenmemizi güçle ve basitlikle tavsiye eder: O, “dünyanın gözünde fakir olanları” O’na iman etmeleri ve herkese örnek olmaları için seçti. Biz de onları en saygıya değer ve dikkat edilecekler olarak saymayacak mıyız? Tersine sık sık bize acı çektiren ve gerçek zenginliğimiz olan imanımızla dalga geçenler, zenginlerdir. Biz de İsa gibi yapacağız, o ki kulaklarını sesine açmak için, ağzına Sözünü haykırtmak için tüm dikkatini sağır ve dilsize vermektedir!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 22. Pazar Günü B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yasa 4,1-2.6-8 Mezmur 14 2.Okuma Yakup 1,17-18.21-27 İncil Mk 7,1-8.14-15.21-23

Musa halkı uyarıyor: Allah’ın verdiği kanunlara ne bir şey eklemeleri ne de eksiltmeleri gerekir. Kim Allah’ın emirlerini değiştirmek istese büyük bir gurur ve kibir günahı işlemiş olur. Bu, kendini Allah’tan daha iyi ve büyük görme anlamına gelecektir. On Emirle verilen kanunlar şahsi, ailevi ve sosyal yaşamımızı kapsarlar, tamdırlar ve başka herhangi bir milletinkilerinden daha iyidirler. Dünyanın tüm milletleri, bizden On Emir denilen bu bilgeliği, zekayı ve ileri görüşlülük kapasitesini kıskanırlar. Kim bu kanunlara uyuyorsa gerçek bir ilaha, insanları seven ve dünyadaki yürüyüşlerinde onlara eşlik eden bir Allah’a taptığını gösterir. 

Bizler Musa’nın, On Emirden kaynaklanan ve görülen hikmetine, yaptığı övgülere devam etmekten başka bir şey yapamayız. Bu bilgelik, On Emri yaşadığımızda hissettiğimiz huzur ve sevinçle parlar. Aynı zamanda onları yaşamayanların çektiği acıları ve insanın kişisel ve sosyal yaşamında kalan negatif sonuçları gördüğümüzde de belirir.

İsa, bugünkü İncil metninde de Emirlere uyma gereğinden bahsediyor. Emirler ikincil kanunlara yer vermemelidirler; zaten bu kanunlar neredeyse sadece iyi davranış ve temizlik kurallarıdır. Bunları yapmasan ciddi bir sorun yaşamazsın, ama On Emre itaatsizlik düzeltilmez bir zarar getirir. Yüreğimizde, insanların ilettiği geleneklere uyma kaygısı olmadan önce, kutsal Allah korkusu, yani O’nu üzmekten duyulan korku olmalıdır. Rab’den gelen Emirler yaşam verir, insanların ilettiği kurallardan daha önemlidirler! İnsan ve tüm yaşantısı, yediği kirli eller ile değil, Allah’ın Emirlerine itaatsizlik meyveleri olarak kendi yüreğinden çıkan kötü niyetleri ile harap olur. İsa bunlardan birkaçını sıralıyor: “Ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık”. Yüreğimize ve etrafımıza bakalım: Allah’a karşı insanın aldığı özgürlüğü ve onun O’na itaatsizliklerinin büyüklüğünü göreceğiz ve bundan korkacağız. Ve de bu sahte özgürlüklerin yarattıkları acıları ve zararları da göreceğiz. 

Aziz Yakup mektubunda bizleri Allah’ın Sözünü kabul etmeye çağırıyor, böylece hayatımız ile onu görülür ve güncel kılacağız. O Söz, bizi kurtaran bir Söz’dür, çünkü bizi Babamız Allah’a benzer kılan sevgiyi yaşamaya ve geliştirmeye yöneltir. 

Aziz Yakup, tıpkı Papa Francesko’nun her gün söylediği gibi, gerçek dinin, somut sevgi olduğunu söylüyor. Bu sevgi bizleri yardıma muhtaç olanlara, zayıf ve korumasız olanlara dikkatli kılar, duyularımıza hakim olmaya alıştırır. Bu saf ve cömert sevgiyi yaşamayı becermek için “dünyanın kötülüklerinden uzak kalmak” gerekir: Gerçekten de bu dünya bizi Baba’dan uzaklaştırır, İsa’nın adından ve O’nun ardından olanlardan nefret eder, Allah’ın Emirlerine itaatsizliği vaaz eder.

Bu dünya, kötülüğü yapmaya ve onu haklı kılmaya yöneltilmektedir, hatta onu kanun olarak teklif edip parayla destekler: Bu dünya gerçekten, insana düşman olan, acı ve ölüm getiren şeytana boyun eğen bir dünyadır. 

Biz bu dünyada yön gösteren, güvenli bir yürüyüş için ışık veren yıldızlar olacağız; bu dünyada değişik, yeni bir yaşamın işareti olacağız; Allah’ın bir armağanı, gerçeğin ışığını, affın ve içsel birliğin tesellisini veren armağan olacağız. 

Bu dünyanın yaşamak ve ümit etmek için Allah’ın hikmetli Emirlerine uyan yaşamımızdan başka kaynağı yoktur! Bu dünya bizden nefret eder, ama onun bize ihtiyacı var ve o, Allah’ımızın ve Baba’mızın bilge Sözlerine itaat ettiğimizde sayemizde yaşamaktadır.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 21. Pazar Günü – B Yılı

1.Okuma Yeşu 24,1-2.15-17.18 Mezmur 33 2.Okuma Ef 5,21-32 İncil Yh 6,60-69

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

Bugün anlatılan, Yeşu’nun İsrail kabilelerine karşı gerçekleştirdiği olay, güzel ve incedir. Yeşu herkesin özgürce konuşmasını ve kendi yolunu seçmesini istiyor: Ya çölü geçmelerine yardım eden Rab’be hizmet edecekler ya da başka milletlerin putlarına tapacaklar. 

Musa’ya konuşan Rab’be hizmet etmek; emirlerine, yani bilge On Emir’e uymak demektir. Bu on emre uymak, şahsi arzulara yer bırakmaz, duygularla fikir değiştirmez. 

Başka milletlerin putlarına tapmak, çok daha kolaydır: Birkaç tören yapmak, birkaç tabuya dikkat etmek yeterlidir, kendi yüreğini katmana gerek yoktur. Halkların putları azla yetinir, insan bedeninin ve yüreğinin tüm arzularını ve içgüdülerini tamamen tatmin ederler. Rab’be hizmet edenin yaşamı ise sabit ve sadık, düzenli olur, herkesin güvenini hak eder. 

Putlara tapanların yaşamı ise güvenilmezdir, çünkü putlar her anlık zevkini tatmin etmene izin verirler. 

Yeşu açıkça, korkusuzca, utanmadan, sevinçle ve sevgiyle seçtiğini açıklar. Kendi seçimi diğerlerinin de kararlılıkla seçmelerine yardımcı olur. O halde herkes, kendilerini özel bir şekilde sevdiğini, seçtiğini göstermiş olan Allah’a hizmet etmeye karar verirler. Allah’ın milletlerinin tarihine bakarak, göstermiş olduğu sevgiyi görerek hürce ve tereddütsüz, onlar da seçimlerini yapabildiler.

Bu olay İncil metnini anlamamıza yardımcı olur: Birçok öğrenci İsa’yı terk etmeyi düşünür, O’nun beş bin kişi için çoğalttığı ekmeyi yemiş olmalarına ve birçok mucizesini görmüş olmalarına rağmen. Onlar “yaşam veren Ruh’tan” kendi bakış açılarını ve içgüdüsel arzularını takip etmek için vazgeçiyorlar. 

İsa, aynen Yeşu gibi, Onikilere bir seçim yapmalarını öneriyor. O, onları teker teker seçmişti şimdi de kendilerinin hür cevaplarını bekliyor. O, yanında kuklalar istemiyor, ne zorla kalan insanlar istiyor, ne de mucizelerle heyecanlanan kalabalıklar. O, yanında sadece, kendi şahsi faydalarını aramadan şartsızca O’nu seven kişiler istiyor; O’nun yolunun, haç yolu olmasına rağmen, Baba’ya götüren yol olduğunu bildikleri için O’nu izleyen kişiler istiyor. 

İsa, yolunu değiştirmemeye kararlı, gerekiyorsa öğrencisiz, yalnız da kalmaya hazırdır. “Siz de mi gitmek istiyorsunuz?”. Biz de Petrus’un cevabını verebilecek miyiz? İsa’ya yanında kalarak gerekiyorsa acı çekmeye de hazır olduğumuzu söyleyebilecek miyiz? Etrafındaki herkes O’nu terk ederken biz yanında kalmayı seçebilecek miyiz? Onsuz kalmaktansa yalnız kalmayı tercih etmeyi bilecek miyiz? Bu sorulara somut bir şekilde davranışlarımızla cevap vermek için çok fırsatımız var. Aziz Pavlus yaşamın özel bir yönünü bize düşündürtüyor: Evlilik yaşamı.

Hristiyan eşler, birlikteliklerini Allah’ın gizeminin işareti olarak yaşarlar. Onlar birbirlerine sadakat, Kutsal Ruh’tan aldıkları o sadakat sözünü verirler. Yaşamak istedikleri sadakati kendilerini başkalarına arzu dahil hiçbir şekilde vermeyerek göstermelidirler. Ancak ve ancak ölüm karşılıklı sevgide sebatlı ve sadık olma görevlerini kaldıracak. Onların sadık sevgilerinin işareti oldukları gizem, İsa’nın Kilise’ye olan sevgisidir: Bu; hiçbir zaman eksilmeyecek bir sevgidir, Kilise’nin evlatları günahkar ve sadakatsiz olsalar da. 

O halde madem ki İsa Kilise’sini ölecek kadar sevdi, kocalar da, acı çekmelerini gerektirirse de, eşlerini sadakatle sonuna kadar severler. Ve de madem ki Kilise de İsa’ya itaatkardır, eşler de kocalarına boyun eğerek sevgilerini yaşarlar. Her ikisinin sevgisi ilahi bir gizemdir. Sadece Rab’bini kendilerinden çok seven kişiler bu sevgiyi seçer. 

Hristiyanlar arasında bu yaşamı yaşayabilmek ve buna sadık kalabilmek için gereken olgun imanı olan az kişi vardır. Bunu yapanlara da teşekkür edelim, genç olsalar da onlara minnettar olalım! Ve bütün ailelere için duamız daha derin olsun: Rab bizi dinleyecektir, tıpkı evlatlarını daima dinleyeceğine söz verdiği gibi!

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 20. Pazar Günü – B Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Özd 9,1-6 Mezmur 33 2.Okuma Ef. 5,15-20 İncil Yh 6,51-58

Yahudiler kendi aralarında katı bir şekilde tartışıyorlardı. Onlar İsa’nın konuşmasını anlamakta yetenekli değildi. Sadece maddi şeylere alışmış olduklarından, ilk önce hayatımızın ruhani yönlerine dikkatli olan İsa’yı anlayamazdılar. Biz de, Kutsal Ruh bizleri aydınlatmasa O’nu anlayamazdık. Gökten inen ekmeği yemek, İnsan Oğlu’nun bedenini yemek, kanını içmek, gerçekten insanın kulaklarına bugün bile zor gelen sözlerdir. 

Bir kişinin bedenini ve kanını yiyip içmek bizi düşündüren sözlerdir. İçimizde sadece maddi besin için kaygı değil, daha derin bir bilgelik uyandırması gereken sözlerdir. Bir insanın bedenini ve kanını yemek ve içmek, bu kişinin aynı hayatını yaşamak, onunki gibi aynı düşünme, konuşma, yapma, iman etme, ümit etme şeklini ile beslenmek anlamına gelebilirdi. 

Mutlaka İsa’nın kafasında olan Özdeyişler Kitabı ekmek ve şaraptan, Hikmet tarafından donatılmış sofradan konuşuyor. Bunlar, tecrübesizliğimizi aşarak Rab’bin öğretilerini ciddiye almamız için yardımcı olan imajlardır. “Tecrübesizliği bırakın yaşayacaksınız”: Tecrübesizlik nasıl terk edilebilir? Tek yol bilge olanı dinlemek ve ona itaat etmektir. İnsanı Allah’a ve yaşam tamlığına yöneltebilecek tek uzman, sadece onu “inşa eden”, yani bizi yaratan Allah ve Baba’dır! Bu sebepten O’nun Kendisi şöyle diyor: “Gelin, sizin için hazırladığım ekmeği yiyin ve şarabı için”. 

Allah’ın hazırladığı ekmek ve şarap ne olabilir? Bugün İsa bize yanıt veriyor. O, besinin ve içeceğin insan için gerekli olduğunu bilmektedir, ancak bunların ona mutluluk vermek için yeterli olmadıklarını da bilmektedir. İnsanın yüreğine sevinç ve huzurun gelmesi için birlik ve kardeşlik ruhunda yaşamak gerekir. Bu ruh tek başına gelmez. Sevinç ve tamlık kaynağı olan kardeşlik ve birlik ruhu, ruhani enerjiyi ileten yeni bir ekmekle beslenir. 

İçimize ve aramıza kabul ettiğimiz İsa, aramızdaki birliği ve kardeşliği desteklemek için gereken af, alçakgönüllülük, hizmet gücünü ve kapasitesini oluşturmaktadır. İsa bize son derecede gerekli olan besin ve içecektir. O’nu dinlemek yeterli mi? O’na dua etmek ve O’nu çağırmak yeterli mi? O, bedeni ve kanıyla beslenmemiz gerektiğini söylemektedir. O’nu nasıl yiyip içebiliriz? 

İsa’nın Kendisi kutsal bir gizemi, ekmek ve şarabı düşünüp kurdu. Havarileri aracılığıyla elleri bize sunduğu ekmek ve şarabı yiyip içerek değişikliğe uğruyoruz: Yaşamımız O’nun yaşamının devamı olmakta! Böylece aynı besin ve içecekle beslenen kardeşlerimizle de tek bir şey olduğumuzu hissediyoruz. Onların ve bizim yaşamımız; İsa’nın yaşamını, Baba’ya itaatini, mükemmel sevgisini, O’nun Kendisini sunmasını göstermektedir. O’nunla beslenen kardeşlerimizle tek bir yürek ve tek bir ruh oluruz, bu sayede de birliğimiz ve sevincimiz artar.

Aziz Pavlus bu derin düşünceye devam ediyor; besinin ve içeceğin zevkine dikkatimizi bırakmamaya çağırır: “Şarapla sarhoş olmayınız, Ruh ile dolu olunuz”.

Ruh ile nasıl dolu olabiliriz? Aziz Pavlus bize şu öğütleri veriyor: Zamanınızı “Rab’bi yücelterek ve överek geçirin” ve “her an her şey için Rab’bimiz Mesih İsa’nın adına Peder Allah’a şükredin”. Allah’ın hoşuna giden ve tam olan şükran duası; Ekmeği bölmek, yani Efkaristiya’dır.

İşte her gün Babamız’dan dilediğimiz ve hiçbir zaman reddetmeyi istemediğimiz günlük ekmek budur. Baba, onu bize Pazar günleri verir, ama istersek her gün de alabiliriz. Kilise’nin tüm üyeleri onunla beslenirler ve sayesinde bir sevgi hayatında, sevgi olmuş, bunun için ilahi bir hayatta kendilerini vermeye hazır olmaktadırlar.

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it