Paskalya Devresi – 3. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1. ok Hav. Kit. 5,27-32.40 Mez 30 (29)2. ok Vahiy 5,11-14 İncil Yh. 21,1-19

“O, kurban edilmiş Kuzudur, gücü ve zenginliği, hikmeti ve kudreti, yüceliği ve övgüyü almaya layıktır!”. Bu sözlerle tüm yaratıklar Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa’ya taparlar. Biz bu şanlı ilahiye katılarak sadece tüm insanlarla birlik olmakla kalmıyoruz, tüm yaşayanlarla birlikte kurban edilmiş Kuzu’nun kardeşlerle ve tüm dünya ile olabilecek birliğin yaşam ve sevinç kaynağı olduğunu kabulleniyoruz. İsa’nın kendini Allah’a kurban olarak sunduğu ölüm, harikulade diriliş ışığını hazırlayan gecedir. Mesih İsa canlıdır ve Allah’ın yanında oturmakta, O’nunla birlikte severek hükmetmektedir ve bunun için biz O’nu överiz, durmadan yüceltiriz ve yorulmadan yaşamımızı, düşüncelerimizi, arzularımızı, dostluklarımızı, projelerimizi ve küçük, büyük seçimlerimizi yönlendirmesini isteriz! Petrus ve havariler çektikleri acılara, iftira ve cezalara sevinçle katlandılar, çünkü Rab’lerine yücelik ve övgü vermek istiyorlardı, insanların tehditlerine kanmayarak sevinçle tanıklıklarını vermeye devam ettiler.

Onlar bizim için örnek teşkil etmektedirler. İsa’ya iman etmeye karşı çok sık rastlanan düşmanlığı ve karşıtlığı gördüğümüzde onların örneği gözümüzün önüne gelmeli. Havariler Rab’leri için acı çekmekten mutlu idiler: çünkü bu gücü ve alçakgönüllülüğü kendilerini Petrus’un cevabına bağlı hissetmelerinden ileri geldi. “Beni seviyor musun?” diye İsa’nın sorusu devamlı olarak onlara da yöneltilmiş idi. Bu soruya tek bir cevap mümkündür, ancak soru tekrar tekrar sorulduğunda bizi düşündürmeye başlar, evet demenin gereksinmelerini düşündürür ve sevgimizin gerçekten gerçek olup olmadığı hakkında şüpheye düşürür. Soru üçüncü kere için sorulduğunda daha önce ne oldu diye bize hatırlatır, sevgisiz bir şey mi yaptık, yoksa Rabbin sevgisine karşı mı geldik, diye bizi düşündürür. İsa mutlaka sorusunu sormaya devam etmekte; biz cevap vermeden bekleyelim: önce niyetlerimizi yoklayalım, davranış şeklimizi değiştirelim, farkına bile varmadan bize hükmeden egoizmimizi yok edelim. Sonra sevinçle şöyle diyelim: “Evet, İsa, seni seviyorum”. O’na bunu söyleyebiliriz, ama alçakgönüllülükle söyleyelim, sevgide büyümeye ve olgunlaşmaya ihtiyacı olduğunu bilen biri gibi söyleyelim, yöneltilmeye ve eğitilmeye ihtiyacı olduğunu bilen birinin alçakgönüllülüğü ile söyleyelim. “Evet, İsa, seni seviyorum. Ama Sen bana seni gerçekten sevmem için yapmam gerekeni göster bana, bunu sadece sözlerle değil hareketlerimle gösterebileyim. Sen duygularımı düzelt, dünyanın boş şeylerine, gurura, birinci olmak isteme arzusuna sürüklenmeyeyim. Rabbim İsa, seni seviyorum, ama Sen de sevgime dikkat et ki azalmasın, zayıflamasın, tam ve devamlı olduğu kanısına kapılmayayım”.

İsa, mükemmel olmasalar da cevaplarımızdan mutlu oluyor. Onu sevdiğimizi söylediğimiz her keresinde bize inanmakta ve Kilise içinde bize bir görev vermekte. Kilise içinde kimse seyirci kalamaz. Kilise içersinde seyirci olarak kalan kardeşlerinin kusurlarına bakar, tembel olur, kimseyi, hatta İsa’yı sevmeyen birine dönüşür. İsa, Petrus’a kuzularını gütme görevini verdi, yani onları yöneltme, besleme, tehlike karşısında uyarma ve koruma, birlik içersinde tutma ve dinlendirme görevini verdi. Bize de onunla işbirliği yapma görevinden başka ne görev verebilir ki? Sen de İsa’nın seni yöneltmek için görevlendirdiği kişileri dinlemekle başla ve Rabbin sesi, senin de enerjilerini hükümranlığı ve kutsal Kilisesi yararına harcaman için, sana da ulaşacaktır!

İsa’nın Petrus’a sorduğu sorular, Kilise’de bir görevi üstlenenlerin her birinin cevap vermek zorunda olduğu aynı sorulardır. Her hizmet, eğer İsa’ya olan sevgi ile, O’nun sevgisi uğruna yapılmasa, emretme ya da egemenlik ya da gurur ya da büyük taslama ruhu ile yapılmaya riske girmektedir. İsa’nın Petrus’a yaptığı sorular, Kilisedeki her görevi, en büyük olsun en küçük olsun, üstlenebilmek için, sınavdır. Kim İsa’nın sevgisine bağlı olmasa, ne kiliseyi süpürmeye ne hastalara ve yaşlılara hizmet etmeye ne de çocukları oynadırmaya ne de törenler sırasında ilahileri söylemeye uygun değildir. Eğer İsa’yı sevmezsen, hizmet ettiğin cemaate Kutsal Ruh’un götürmezsin, bunun için Allah’ın Egemenliğine yararsızsın. İsa’yı seven, daima meyve vermetedir, hiç bir tanınmış görevi yapmasada .“Beni seviyor musun?” diyen soru, değerlidir. 

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Paskalya Bayramı – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk okuma Elç.İşl. 10,34. 37-43 Mezmur 117 İkinci okuma Kol 3, 1-4 İncil Yh. 20, 1-9

Bugün her okumada sevinçten konuşulur. Öyle bir sevinç ki, sadece mutluluk ifade etmemekte ama tüm dünyanın dahil olduğu ve yaşamı etkileyen, beklenmeyen bir yeniliği görmekte. Gerçekten de bugün her gerçeğe anlam ve değer veren bir olayı kutlamaktayız. 

İsa dirilmemiş olsa dünya ne olurdu? Sadece kocaman bir mezarlık olmaz mıydı? Güçlü insanların egoizmlerinin karşılaştığı ve herkesin kötü güçlerin etkisinde olacağı, merhametsizce gelen ölüm korkusunun tehdit ettiği bir yer olmaz mıydı? Her insanın yaşamı değersiz bir karınca gibi olmaz mıydı? Acılarımız ve sıkıntılarımız ne anlam taşırdı? Bizlerin barış ve birlik arzuları dinlenmezdi, düşünecek cesaretimiz olmayacak sonsuz ütopyalar olurdu.

Halbuki bugün sevinç ilahisini söylemekte, sonsuz alleluya’yı söylemekteyiz: güçlülerin ölmesini istedikleri dirildi, anlamsız bir köyden gelen dirildi, sadece basit marangozluk işini yapmayı bilen dirildi. Ölüm O’nu durduramadı, O’nu yutan ölüm tutamadı, O’nu tekrar dünyaya iade etmeli idi. Ve de O, dünyaya döndü, ama artık dünyadan etkilenemez halde! Ağır mezar taşı yana atıldı, insanların koyduğu damgalar, O’nun için düşünülmüş tedbirler boşuna. Artık kokular gereksiz, mezar da gereksiz… Artık mezar sadece ölümün yenildiğinin tanığı ve yeni bir dönemin başlangıcının ilanı olarak kalmaktadır. 

Şimdi insan düşleyebilir, en güzel şeyleri arzulayabilir, korkuyu kendinden uzaklaştırabilir. Allah hakkında, Baba olan bir Allah, seven bir Allah hakkında konuşmayı beceren tek insan olan İsa sonsuza dek yaşayandır. Sözü yankılanmaya, çehresi ümit vermeye, elleri bizim hasta ve okşamayı bilmeyen ellerimize dokunmaya devam edecek.

Bizler “yukarıdaki şeyleri” düşünmeye başlamaktayız. Çünkü bunlar; tek gerçek, tek insana layık olanlardır. Kendimizi yeni, Allah’ın sevgisi, başlangıcı ve O’nun şanı, sonu olan bir hayata sahip hissediyoruz. Şimdi artık yaşamımız bir karıncanınki gibi değildir, çünkü içimizde Allah’ın Oğlu’nun yaşamını taşımaktayız: O, bizim için gıda oluyor, böylece kendi değerimizi gösteriyor, yaşamımızın her saatine anlam kazandırıyor.

Şimdiye kadar işlediğimiz günahlar ne olacak? Ve de seyirci olarak kalmadığımız, ortak olduğumuz tüm kötülükler ne olacaklar? Ve Allah’ın ve insanların düşmanı şeytana uyarak ektiğimiz kötülük ne olacak? İşte, havari Petrus bize güven vermektedir: Dirilmiş Olan, canlıların ve ölülerin yargıcıdır! O, O’na iman eden herkese affı bağışlamaktadır. Mademki bugün O diriliyor, biz “O’na” iman edebliriz!

Bugün Allah’a olan imanımızı, severek ölen ve sonsuza dek sevmek için dirilen İsa’yı göz önünde tutarak belirtelim. Allah’a imanımız bugün yeni bir temele kavuşuyor: artık bizden üstün ve her şeye kadir, korkutan bir dünyanın yaratıcısı bir Allah’a iman etmiyoruz; bizi sevildiğimizden, arzulandığımızıdan, gözlerinde değerli olduğumuzdan bilinçli kılmak için dünyaya Oğlu’nu yollayan bir Allah’a, tam da bizim için kullandığı merhameti ve affı olan bir Allah’a iman ediyoruz.

Bugün Petrus ile Yuhanna’nın İsa’yı saran bantları gördüklerinde, yüreklerinde doğan köklü değişikliğe katılıyoruz. Hayal kırıklığı ve acıyla, üzüntülü ve korku içinde, önce sessiz ve düşünceli kaldılar, sonra sevinçli ve hiçbir şeyden korkmayan, bu nur gününde doğan yeni yaşamın cesaretli tanıkları oldular! Alleluya!

Bizim ilahimiz tüm insanların ve tüm yaratılışın ilahisidir. Nihayet bugün dünyamız Allah’ın dünyası oluyor, ölüm korkusunun hükmetmediği, günah artık insanın yüreğini tek yöneten şey olmayan yeni bir dünya oluyor. 

Artık yeni bir ümit, güvenli eller ve şefkatli bir yürek tarafından sevildiğini ve korunduğunu bilen bir çocuğun neşesi ve huzuru ile hayatı kaşılamamızı sağlamaktadır.

Alleluya!

Dirilmiş Rab’bimiz Mesih İsa her birinizi takdis etsin! Alleluya!

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Zeytin Dalı Pazarı – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

(Lk. 19,28-40) 

I. Okuma Yeş. 50,4-7 Mezmur 21/22 II. Okuma Fil. 2,6-11 İncil Lk. 22,14 – 23,56

Bugün İsa’nın, Küdüs’e beklenen Kral Mesih gibi girdiğini hatırlıyoruz: O’nunla birlikte öğrencileri var, onlar O’nu alkışlayıp O’na sevinçlerini gösteriyorlar, çünkü nihayet Allah’ın hükümranlığını başlatacağından eminler. Bugün elimizde taşıdığımız zeytin veya başka ağacın dalları bizim de onların haykırışına katıldığımızı belirtmekte. 

Bugün hükümranlığına girmemiz için Baba’nın yolladığı Rab Mesih’e imanımızı belirtiyoruz. Hemen sonra kederli olayları ve ölümünün metnini dinliyoruz. Aynen peygamber Yeşaya ve 22. Mezmur da yardım etmekte: böylece İsa’nın yargılanmasının devrelerini, işkence edilişini, bir düşüşün sonucu olarak değil de, Baba’nın tüm insanlık için planladığı kurtuluşun, kötülerin eli ile gizemli bir şekilde gerçekleşmesi olarak görürüz.

Havari Pavlus, İsa’nın haçta ölümünü bir alçaltma olarak görmeyip büyük alçakgönüllülük gerektiren istenmiş bir sevgi eylemi olarak görmemize yardım etmekte. Mükemmel bir sevgi olduğu için bize sevgi Allah’ının güzelliğini ve büyüklüğünü göstermekte. Bundan itibaren İsa’nın yüceltilmesi başlar, biz de buna adını saygıyla telaffuz etmekle kalmayıp, O’na taparak ve O’nu dinleyip itaat etme arzusuyla katılırız. Bu şekilde zeytin dalları evimizde İsa’nın büyüklüğünün işaretleri olarak kalacaklar. Ayrıca O’nu kabul etme arzumuzu da hatırlatacaklar. Günlük yaşamımızla O’nu Rab olarak ilan etmeye devam edeceğiz.

Aziz Luka’nın kederli olayları anlatışı son yemek ile başlar; Rabbin mayasız ekmek ve kupa üzerine söylediği sözler dikkatimizi çeker. İsa Baba’ya o ekmek ve o şarap için şükrederken onlar için “benim bedenim” ve “benim kanım” der. Böylece İsa Babasına kendi yaşamını ölüm vasıtasıyla sunduğu için şükreder: bunun sayesinde Kendisi imanlıların besini ve desteği olur, aralarında birliğin kurulmasına neden olur, en büyük kötülük olan günahtan kurtulmalarını sağlar. Bizler İsa’nın tüm öğretilerine dikkat edeceğiz, yanındaki iki haydut dahil, herkesi kapsayan duasına ve sevgisine bakacağız, pişmanlıklara, gurura, düşmanlığa yer vermeyen ölümünü izleyeceğiz. Fakat ilk önce Mesih’in Bedenine katılmamızı daha dikkatli bir ruh ile ve her gün Allah’ın planlarını gerçekleştirmek üzere Allah’a kendini sunan biri gibi yaşayacağız. 

Becerirsek, önümüzdeki haftayı özel bir hafta olması için programlayalım. Her gün şahsi bir dua veya meditasyon yapalım ve aynen her gün de cemaatçe yapılan bir duaya veya törene katılalım. Tüm Kilise İsa’nın ıstıraplarında ve ölümünde yaşadığı sevgiye katılarak kutsallaşır. Buna tüm Kilisenin ihtiyacı vardır Böylece çünkü bu şekilde o, Mesih’in Bedeni oluşunu gerçekleştirmekte.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Paskalya’ya Hazırlık Devresi – 5. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1. Okuma Yeşa. 43, 16-21 Mezmur 125 2. Okuma Filp. 3, 8-14 İncil Yh 8, 1-11

Paskalya’ya Hazırlık Devresinin bu beşinci Pazar gününde çok narin ve teselli edici bir mesajla kuvvetleniyoruz. Biz günahkarız, gerçekten öyleyiz, ama Allah sadece günahı görmez, O başka şeye de bakar ve dikkat eder. O, günahtan nefret eder, ama günahkar insanı kurtarmak ister. O, bizim de geleceğimizi düşünmeyi öğrenmemizi ister, öyle ki geçmiş zaman Allah’a itaat etmemizi etkilemesin ve iyilik yapmamızı engellemesin. 

Peygamber bizi davet etmektedir: Bakın, yeni bir şey yapıyorum! Olmaya başladı bile, fark etmiyor musunuz?”. Bu davetin ışığında bugünkü İncil’in bize iletmeyi istediğini anlayacağız.

İncil’de anlatılan olayı okurken Muhammed’in yaşamındaki benzer bir olay aklıma geldi. Bu olayı Muhammed’in takipçileri peygamberlerinin merhametini örnek göstermek için anlatırlar. Ona zina işlemiş bir kadın getirmişler ve onu öldürmeleri gerekiyor mu diye sormuşlar. “Hayır, bebek doğunca dönün” demiş. Dokuz ay sonra, bebek doğduktan sonra dönmüşler, Muhammed yine şöyle demiş: “Bebek anne sütünden kesilince iki yıl sonra dönün” demiş. Böyle büyük bir merhamet daha önce görülmemiş! İki yıl sonra tekrar döndüklerinde, peygamber: “Evet, şimdi öldürün” demiş. Muhammed bebeğe karşı merhametli olmuş, ama günahkar kadına karşı merhametli olmamış. 

İsa ise günahkar kadını affediyor, çünkü O, tam gerçeğe bakar: İnsanların hepsi günahkardır ve dolayısıyla ölümü hak ederler. Ama Allah ölümden zevk almaz, insanın günahkar da olsa yaşamasını ister, bunun için de onu tövbe etmeye çağırır.

İsa günahkar kadının önünde iken diğerlerinin günahlarını unutmuyor. O herkes için geldi, o kadını yargılayanların da O’na ihtiyaçları var. Ama maalesef onlar, günahkar olduklarını kabul etmek mecburiyetinde kalmalarına rağmen, İsa’nın yanında durmuyorlar, Allah’ın af sözünü dinlemeyi de beklemiyorlar. Sadece kadın İsa’nın vereceği doğrulayıcı ve ümit veren yargıyı dinlemek için O’nun yanında kalıyor.

Biz de onunla beraber durmayı istiyoruz. Sadece günahkar olduğumuzu kabullenmekle yetinmiyoruz, ama İsa’nın günahımızı affedebileceğine inanıyoruz, bunun için de yanından uzaklaşmıyoruz ve Söz’ünü dinliyoruz. Sadece O’nun ağzından bizi kurtarabilecek Allah’ın merhametli yargısı çıkabilir. Sadece İsa sayesinde tekrar ayağa kalkabiliriz ve bizden daha önce sözünü dinleyerek kalkıp ”bir daha günah işlemeyeceklerine” söz vermiş insanlarla tekrar birliği kurabiliriz.

İsa gerçek hazinemizidir: ikinci okumada yazıldığı gibi, O’nun karşısında, bizim değer kazanmayı umut edeceğimiz her iyi niteliği de, “bir kayıp ve süprüntü” sayabiliriz. 

O’nu tanımak yaşamımızın gerçek zenginliğidir. O’nu “O’nun acılarını paylaşarak” tanıyabiliriz: Paskalya’ya Hazırlık Devresinde yaptığımız fedakarlıkların amacı budur ve bunlar bizleri “dirilişinin gücünü” tanımaya götürür. Aziz Pavlus’un mektubunda bize gösterdiği örnek gibi İsa’yı tanımamızın daima alçakgönüllülüğün rengi var. 

Kimseyi yargılamayarak, mahkum etmeyerek, O’na doğru koşalım; hatta elimizden geldiği kadar İsa’ya doğru koşumuzun sevincine herkesi katalım. 

O, Baba’nın merhametli gözleriyle bize bakan tek gerçek insandır ve bizleri Kendi kurbanı ile zenginleştirmiş olarak Baba’ya götürür. O, geleceğimizi, Kendi sevgisinin tecrübesinden tamamen değiştirilmiş o geleceğimizi tek görebilen ve gözünün önünde tutabilendir. Gerçekten O’nun tarafından değiştirilmiş hayatımız, Allah’ın kutsallığını herkese sunabilen kap olabilir. Değiştirilmiş hayatımızdan O, tanıklık ve şanı kabul edebilir: O, gerçek bir şekilde, sabırlı ve merhametli, kutsal ve kutsallaştıran bir şekilde tanınabilecektir. O’ndan öğreneceğiz, gerçek ve yenilenmiş hayatı yaşamak için.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Paskalya’ya Hazırlık Devresi – 4. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yeşu. 5, 9. 10-12 Mezmur 33 2.Oku 2 Kor. 5, 17-21 İncil Lk. 15, 1-3. 11-32

Bir kimse Mesih’te ise, yepyeni bir yaratıktır. Eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur”. Mesih’te yaşayan bizler, dünyaya yenilik getiririz. Yeni yaratıklarız. 

Yenilik nerede? Biz kendimizi diğerleri gibi hissediyoruz, ama imanımızdan gelen bir ümidimiz var, bu da görme, dinleme, başkalarına karşı ve diğer şeylere karşı değişik davranmamıza nedendir. Bu var olma ve davranma şekli kendini sevgide gösterir. Sevgi ne kendiliğinden ne de insan arzusundandır, “yukarıdan” gelir, bedavadır, hatta bize karşı düşmanlık besleyenleri de kucaklar. Bizler yeni yaratıklarız, Adem’in mirasını yaşamıyor, Allah’tan doğuyoruz ve O’nun babalığını gösteriyoruz. Ümidimiz, bakışlarımızı daima yukarıya ve cennetteki geleceğe doğru yönelmiş tutmaktadır!

Ümit bizi yeni kılmaktadır ve bu bizim tövbe etmemizle başlar, yani geriye dönüp kıskançlıkları ve ‘ilahi’ bir gücü elde etme arzusunu bırakarak alçakgönüllülük ve sadelikle kendimizi sevilmeye bırakıp Baba olan bir Allah’ın sevgisini yaşamamızla. Bu tövbe, barışma gizemi ile başlar, yani içimizde günaha, yani Allah’tan uzaklaşmaya yer ve özgürlük verdiğimizi kabul edip af dilemekle. Kilise arzumuzu kabul edip cevaplanmaya yetkilendirilmiştir: onun hizmetkarlarının, yani rahiplerin Allah ile birliğimizi yeniden kurmak için yetkileri var çünkü bu görev, Rab İsa tarafından onlara verilmiştir. Bu Jübile Yılının Paskalya’ya Hazırlık Devresinde özel bir şekilde bundan faydalanacağız.

İsa’nın anlattığı ve Aziz Luka’nın bize aktardığı benzetme bizim durumumuzu çok iyi anlatır. Bizler gerçek Baba olan Allah’tan uzaklaşarak “eski yaratıklar” olduk, ama O’na dönerek “yeni yaratıklar” olma imkanımız var. Bu dönüş sadece Allah’tan uzaklaşmış olanlar değil, O’nun düşüncelerini ve bütün insanlara olan merhametini benimsemeyenler için de gereklidir. Tövbe yürüyüşüne devam edip Baba ile barışmaya ihtiyacımızın olmadığını hiç kimse düşünemez! 

Hepimizi temsil eden benzetmedeki iki oğul Baba’dan uzaktadırlar. Ona açıkça isyan eden ve mirasını hemen isteyen oğul babayı ve abisini önemsemiyor. Kendini dayanılmaz bir yalnızlıkta bulacaktır. Bu yalnızlık onu Allah ile birlik içinde yaşarken bulunduğu ahengi özlemle hatırlatacaktır. Acı onu alçakgönüllü kılacaktır, alçakgönüllü oluşu da uysal bir oğul olmayı özlemeye götürecektir. İnsan tek başına mutluluğunu inşa edemez, kendi egoizmi ve istekleriyle sadece yüreğindeki acı yükünü artırabilir: bunu her gün, çocuk yaştan beri herkese her istediğini yapma, yani egoizst olma dokunulmaz hakkını vermek isteyen yaşadığımız ortamda tecrübe ediyoruz. 

Benzetmedeki diğer kardeş diğer durumu göstermekte: geçmişte sadık olduğu için, geleneklere, aileye bağlı ve her zaman itaatkar olduğu için kendisini hep dürüst görmektedir. Bu da gerçek oğul değildir. Çünkü dürüstlük ve itaat onun için bir hak iddia etme, kardeşi yargılama ve suçlu görme sebebi olmakta. Kardeşe yönelik hiçbir merhamet hissi yoktur.

Bu iki oğul, yani bütün insanların bize öğreteceği yeni hiçbir şey yoktur. Sağlıklı ve yeni öğreti bize sadece Baba’mızdan gelmekte, o Baba ki bütün evlatlarına merhamet göstermekten mutludur.

Biz de O’na bakacağız, İsa’nın yardımıyla bakışlarımızı, herkesin kurtulmasını isteyen Baba’ya çevireceğiz: herkesin eski insandan, sevgi Allah’ının yaşamını paylaşan yeni yaratığa dönüşmeye ihtiyacı var! O’nun sevgisi herkes içindir!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Paskalya’ya Hazırlık Devresi – 3. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1. Okuma Çık 3, 1-8. 13-15 Mezmur 102 2.Oku 1Kor. 10, 1-6. 10-12 İncil Lk. 13, 1-9

Kötü haberler İsa’yı korkutmamaktadırlar. O, dünyada acı çektiren birçok olayın meydana geldiğini biliyordu, olaylar ki bizi korkutuyor ve yüreğimizde soruların doğmasına sebep oluyor. Birçok kere ölüm korkusu ve günahımız içimizde öyle sorular doğuruyor ki, bunlara cevap vermek için insanları, bazen da Allah’ın Kedisini bile yargılayarak denenmekteyiz. Niçin bu afetler? Bunlar ceza mı? Kim bunları hak etti? Allah nasıl bu kadar adaletsiz ki, suçsuz çocukların acı çekmesine izin veriyor? Allah niçin kötüleri ve şiddet kullananları durdurmuyor? 

Bu sorular ve cevaplar insana huzur vermeyen başka sorulara sebep oluyor. Pilatus Yeruşalimdeki tapınakta kurban sunan bazı insanları öldürttü: Allah böyle ölmelerine izin vermesi için kim bilir onları hangi suçları için cezalandırdı! Onlar Celileli idi, sapkındılar! İsa, aynı soruyu kulenin altında kalıp ölenler için de yaptı, onlar sapkın değil, Yahudiler, hatta kutsal Yeruşalim’in sakinleri idiler! Bu sorular geçmişe bakmaya alışık olduğumuz için aklımıza da gelmektedirler: Geçmiş, bildiğimizi zannettiğimiz tek gerçektir! Ama Allah bize saklı olanı da bilmekte, geleceği de bilmekte: İsa bunu biliyor bunun için sadece O’nunla birlikte yaşamadığımızda başımıza gelebileceği göz önünde tutarak cevap vermekte. Biz başkalarını yargılayamayız, sadece onlara karşı vermek istediğimiz yargıyı kendimiz hak etmemeye dikkat etmeliyiz.

Tövbe etmezseniz, hepiniz aynı şekilde öleceksiniz”. Alışık olduğumuz şekilde, zevk verici olanı ve içgüdülerimizi izleyerek, yaşamaya devam edersek, yaşamımızın sonu da bir ceza, bir felaket olacaktır. Öldürülenlerin ölümü ve yıkıntıların altında kalanların ölümü bizim için bir uyarıdır. Biz onların yaşamını yargılamıyoruz, ama bizimkine dikkat ederiz. 

Tövbe etmezseniz…”: bizim yaşam değiştirme şansımız var! İsa’yı kabul edebiliriz ve her şey değişiyor: yaşam, ölüm anı dahil yeni bir hedef, yeni bir anlam kazanacak. İsa’yı kabul etmekle yaşamımız Allah’a şan verecek, O sevinecek çünkü acı çeken ve acı çektiren insanların kurtuluşunun planı için işbirliği yapacağız. 

Yanan çalılıktan gelen ses aracılığıyla gerçekleşmiş Musa’nın çağrısı İsa’nın gelişi ve varlığının amacını sezmemizi sağlamaktadır: Musa’nın halkı kölelik acısından nasıl kurtarması gerekiyor idiyse, İsa da aynen hepimizi insanlığı ezen günahın köleliğinden ve acısından kurtaracaktır. Ve de Musa’nın yardımcılara ihtiyacı olduğu gibi, aynen İsa da yardımcılar istemekte. Bunun için bizler sadece kurtuluşu, sevinci, yeni yaşamı kabul ederek kalmayıp, kendimizi Rabbin hizmetine sunmaktayız. O’nun iyiliğimizi ve mutluluğumuzu istediğini, bizi sevdiğini ve Kendi sevgisine katılmaya çağırarak, yaşam doluluğuna erişmemizi sağladığını hatırlayarak çağrılarına cevap vermeye hazırlanalım.

Allah halkının tarihinde tüm yaptıklarının amacı bize İsa’nın kim olduğunu belirtmektir. Geçmişin olaylarını bu şekilde okumalıyız: bulut, deniz, man, içinden su çıkan kaya sadece ölen ve dirilen İsa’nın ışığında anlaşılır olmaktadır. 

Biz daima zayıfız ve O’na ihtiyacımız vardır: bunun için O’na daima bağlı kalalım yoksa boşluğa düşeriz. Havari şöyle diyor: “Ayakta kalabileceğini zanneden, düşmemeye çalışsın”. Eğer ayakta kalırsak, yani imanda canlı olursak, imanımız çok kişi için yaşam ve sevinç kaynağı olacaktır: ‘yaprakların’, yani birçok boş şeyin arasında kendi mutluluğunu arayanlar, bizim İsa’ya bağlı olmamızın doğurduğu tatlı gıdayı, ‘meyveyi’ bulacaklardır!

Bu Jübile Yılında tövbe etmemiz daimi ve sabit olacaktır: İsa ile ve İsa için yaşayacağız öyle ki içimizde O’nun Kendisi mevcut olsun ve hayatımızı Kendisini gösterip onu maddeciliğin kaybolma tehlikesinde olan kardeşleri kurtarmak için kullanabilsin.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Paskalya’ya Hazırlık Devresi 2. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1.Okuma Yar. 15, 5-12. 17-18 Mezmur 26 2.Okuma Filip. 3, 17-4,1 İncil Lk. 9, 28-36

Bugünkü okumalar, İbrahim’in tecrübesiyle İsa’nın üç havarisinin dağdaki tecrübesini birlikte bize verir. İbrahim Allah’ın nezdinde bulunmanın tecrübesini yaşar ve O’ndan çok kalabalık bir nesle sahip olacağı müjdesini alır, sonra bazı hayvanları kurban ederek O’nunla bir antlaşma yapar.

Üç havari de İsa’nın duası esnasında Allah’ın varlığını tecrübe ederler: bunlar ilahi vaatler değil, ama öğretmenleri İsa’da Baba’nın insanlık için kurtuluş ve sevgi planlarının gerçekleştiğini anlarlar. Bu plan Rabbin yaşamını sunarak kurban olmasıyla gerçekleşecektir. Bu İsa, Musa ve İlyas’ın konuşmasının konusudur!

İsa dağa çıktı, Musa’nın Sina dağına, İlyas’ın Horev dağına çıktığı gibi. “Dua etmek için”, yani Baba ile karşılaşmak için oraya çıktı. Duası gerçek, yani Baba’nın sevgisine ve sevginin isteğine gerçek bir dalmadır, bunun için gerçek, sevinç ve güzellik göstergesi olarak yüzü ve kıyafetleri bile aydınlanıyor. Gerçekten de Allah’ın isteğine giren O’nunla bir bütün olmaktadır. Sadece Oğul, Baba’nın isteğini tam olarak aynı sevgisiyle kabul edebilir böylece tam ve mükemmel olarak onu gerçekleştirmektedir. 

Transfiguration of Christ - Bellini

Havarileri örten ışıklı buluttan çıkan ses, onlara uykuda ulaşıp yaşamakta oldukları gizemin, onlara anlayışını sağlamatadır. İsa; Allah tarafından Oğlu olarak, dolayısıyla tüm halklar için kral olarak – ikinci Mezmur’da okuduğumuz gibi -, ilan ediliyor. Krallık kimliği, dünyaya Baba’nın ilahiliğini görünür ve somut şekilde getiren Mesih’e özgüdür! O aynı zamanda babasıyla dağa çıkan ve kendisinin kurban edilmesi için odununu taşıyan İbrahim’in oğlu gibi “en sevgili” Oğuldur. İbrahim’in oğlunun yerine bir koç kurban edilebildi, çünkü o Allah’ın Oğlunun sadece görüntüsü idi; İsa’nın yerini ise hiçbir şey ve hiç kimse alamaz: O kendi bedenini ve kendi kanını vermek için kendini sunuyor, bu Allah’ın yaratıklarını sevmek için gerçekleştireceği kurtuluşun tek kurbandır.

İsa’nın yanına üç havarisini almış olması bizlerin O’nun duasına ve şanına, ayrıca sunuşuna ve haçına katılmamızı istediğini göstermekte. Yanına sadece üç havari almış olması da, Kilise’de herkese ayrı vazifeler ve roller düşündüğünü de belirtmekte. Tüm Kilise Baba’nın sevgisinden faydalanmakta ve İsa’nın sunuşunu paylaşmakta fakat herkes Kilise’de kendi çağrısına göre görevini yürütmekte. Kilise’de de her birey kendi kişiliğiyle, farklı şekilde İsa’nın giysilerini ve çehresini parlak gösteren ışığı yansıtmakta.

Bunun içindir ki havari Pavlus imanlılara şunu yazarken kendisini ve diğer Hristiyanların davranışlarını örnek olarak göstermiş: “Kardeşlerim, hep birlikte beni örnek alın ve size bıraktığımız örneğe göre yaşayanlara dikkatle bakın”.

Keşke hepimiz aynı şeyi söyleyebilsek! Gerçeten böyle diyebilmemiz gerekir. Daima yüreğimizde İsa’nın duasıyla yaşamamız gerekirdi: o zaman ışığı üzerimizde de parlayacaktı. Yüreğimizde İsa’nın duası ile devamlı olarak yaşamak, kendimizi Baba’ya sunma ve O’ndan kurban olarak kabul edilme kararlı isteğini beslemektir. 

Duada yaşadığımız zamanlar İsa’nın ışığı yüzümüzü aydınlatıp kardeşlerimize karşı sevimli kılacaktır. Dua bizim için Allah ile karşılaştığımız dağdır: biz kendimizi sunuyoruz ve O bizi değiştirerek, bizi O’nun varlığını tanımaya ve tatmaya daima ihtiyacı olan dünya için bir armağana çeviriyor. Baba bizden sevgili Oğlu İsa’yı daima dinlememizi istiyor bunun için buluttan gizemli sesini yankılatıyor: “O’nu dinleyin!”.

İsa’nın sözleri duada olduğumuz ve Baba’ya ait olmak istediğimiz zamanlar bize ulaşacaklar! O zaman o sözler bizleri gerçekten itaatlı kılacaktır, o kadar ki bizler itaatli olan İshak’a ve gerçek her kurban ateşi gibi kutsal ve ışıklı Allah’ın Oğlu olan O’na benzereceğiz. 

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Paskalya’ya Hazırlık Devresi – 1. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

1. Okuma: Yas Tekr 26,4-10 Mezmur: 90 2.Okuma: Rom 10,8-13 İncil Lk 4,1-13

“Her kim Rabbin adını yardıma çağırsa, kurtulacaktır”: Bu sözlerle havari Pavlus ümidimizi canlı tutuyor ve huzurumuzu koruyor. 

Rabbin adını yardıma çağırmak” ne demek? Bu; bekleyişimizi insanlara, önemli kişilere veya dünyevi şeylere, kendi becerilerimize de bağlamamaktır. Rabbin adına yalvarmak, geleceğimizin garantörü olarak, en derin arzularımızın amacı olarak sadece O’nu aramaktır. Bundan önce aziz Pavlus şöyle yazıyordu: “İnsan yürekten iman etmekle aklanır, imanını ağzıyla açıklamakla da kurtulur.

Kurtuluş, armağan ve lütuftur: Armağan olması otomatik olarak gerçekleştiği anlamına gelmez. Kurtuluş herkes için değil, ama iman eden ve imanını belirten herkes içindir. İman etmek, yürekte İsa vasıtasıyla tanıdığımız Baba’ya güvenmektir. İman eden, dolayısıyla yaşamını Baba’ya teslim etmek için İsa’ya tam güven veren “aklanır” yani doğru yerde, Baba Allah için evladın yerinde bulunur. Yüreğinde imanı saklı tutan kişi evet, aklanır, fakat dünyevi ayartmalardan uzak, insani zayıflıklardan, düşmanın etkilerinden muaf değildir. 

Bunun için havari bize bir adım daha önermekte. Kurtuluşu tatmak için bulunduğumuz durumu, Rab’bimizden utanmadan, belirtmemiz gerekiyor: “İmanını ağzıyla açıklamakla kurtulur”. İmanımızı kalabalıkta belirttiğimizde kendimiz daha güçlü, ayartmalardan daha korunmuş oluruz ve ayrıca İsa’nın bizden utanmamasını, Baba’nın önünde bizim için tanıklık yapmasını sağlarız. Gerçekten İsa şöyle dedi: “Kim insanların önünde beni tanırsa, ben de onu Göklerdeki Baba’mın önünde tanıyacağım”! Kurtuluşun gerçekten çifte bir gelişmesi de vardır: göklerde ve yeryüzünde!

Bugünkü İncil denenmelerden kurtulmaktan bahsediyor: İsa açıklıkla Allah’ın Sözünü hatırlatıyor ve böylece şeytan O’ndan uzaklaşıyor. Şeytan; İsa’nın, Söze kararlı uyması ile Baba’ya itaati sayesinde gösterdiği alçakgönüllülüğüne dayanamıyor. Elbette bu Sözler Allah’ın Oğlu olan Kendisinden çok daha önemsiz kişiler tarafından yazıldı, ama O, yine de kıskançlık veya üstünlük hissetmeden o sözleri kabul ediyor. 

Denenmeler anlatımında şu göze çarpar: İsa alçakgönüllüdür! Tersine ayartıcı Şeytanın kendi öz kibiri göze çarpar, bu kibir şeytanı asiliğe iter. Asilik, ”Sen kendin yap!” diyen sözlerde saklanır. “Allah’ın Oğlu isen… kendin karar ver!. İsa ise şöyle cevap veriyor gibidir: Oğul isem, karar vermeyi Baba’ya bırakıyorum, O’na, O’nun kesin ve ekmekten daha besleyici Sözüne güveniyorum. İsa; bu dünyada hacı ve yabancı olan, kendini verdiği sözü tutan, hayal kırıklığına uğratmayan Allah’a emanet eden, İbrahim’in kat ettiği yola devam eder ve mükemmelleştirir.

Bizler daima çok uyanık olacağız, çünkü ayartıcı en kutsal yerlerde bile var olabilmekte. Gerçekten de o, çölde İsa’yı mabedin en güzel yerine götürdü. Sevginin kutsal emrini de kullanabilir: çölde sevginin Allah’ının Oğlu olan İsa’ya insaların arasında kralın yerini almayı önerdi. İsa ise insanları insani yöntemleri kullanarak değil, Baba’ya itaat ederek sevecek. Ve Baba’nın isteyeceği zamanda, Kendisine Ondan verilecek otorite ile, insanları haçta sevecektir.

Bizler Rabbimiz İsa’nın adına yalvaracağız ve bizi günaha teşvik eden ayırtıcı bizden uzaklaşacaktır. İsa’ya olan imanımızı belirtelim: o zaman kurtuluşu tatmaya başlayacağız da! 

İlk okumadan duyduğumuz gibi imanımız, bizim en değerli olanımızı Allah’a sunduğumuzda açığa gelir. O’na bağışlayabileceğimiz en değerli hazine hangisidir? Kesinlikle hayatımız, yüreğimiz, içimizde sakladığımız en derin istek! Bu zenginlikleri Baba’ya sunmaya, tapınma denilir: Allah’ın olan Rab’be tap, yalnız O’na kulluk et”’. İnsanın ayırtıcısı, Allah’ın yerinde kendisi tapınılmayı ister ve Allah’ın önünde ayaklarına kapanmamıza dayanmaz. Bunun için bizler bunu sık sık yapacağız öyle ki şeytan yorulup bizden uzakta kalsın.

Biz, İsa gibi, Allah’ın evlatlarıyız bunun için Baba’mızın ve Rab’bimiz Mesih İsa’nın dışında hiç kimseye dikkatimizi vermek istemiyoruz. O’nunla birlikte daima galip olacağız, çünkü O’ndan alçakgönüllülüğü ve Baba’ya güven ile teslim olmayı öğreneceğiz.

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre – 8. Pazar Günü – C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma Sirak 27,4-7 Mezmur 91 

İkinci Okuma 1Kor. 15,54-58 İncil Lk. 6,39-45

Birinci okumanın sözleri kolay ve inandırıcıdır. Yazar ayartmaya karşı bize yardım etmek için anlaşılır örnekler kullanmaktadır. İşte o şöyle başlamaktadır: Kalburu çalkalayınca geriye çerçöp kalır, aynı biçimde bir insan konuşunca kusurları belli olur”. İçimizdeki ve çevremizdeki her şey Rab’den gelmiyor. Gördüğümüz ve duyduğumuz şeyleri Rab’bin Sözünün ışığında ayırt etmeliyiz. Yoksa aldatmaya ve denenmeye düşebiliriz. Şu da söylenmektedir: Bir insanı konuşmadan övme, çünkü onu sınayacak olan sözleridir”.

İsa da benzer örnekleri alıp onları öğrencileri için kullanıyor: Bir kör başka bir köre rehberlik yapar, hiç görmeyen biri küçük kusurlu gören başkasını düzeltmek ister, bir kötü adam iyiliği öğretmek ister.

Kim kördür? Allah’ı görmeyen, İsa’yı Allah’ın Oğlu olarak tanımayan, Rab’bin okulunda öğrenmediğinden Rab’bin isteğini anlamayan kördür.

İsa’nın öğrencisi, Öğretmeninin okulunda hazırlanmış olanın yardımını aramalıdır. Öğretmek için, öğretme isteği yetmez, önce hazırlanmak lazım. Bütün öğretenleri dinleme! Dikkat et! İsa’nın okulundan bir insanın gelip gelmediğini ayırdet!

Pieter Bruegel the Elder (1568)

Doğru bir biçimde yani Peder’in gözleriyle, O’nun görüp, istediği gibi olayları görmek için hepimizde engeller var. Kendi gözlerinde bir çöp var olduğundan bir kardeşimiz ağlarsa, ona yardım etmek ilahi bir eylemdir. Fakat ilk önce kendimizde engeller var olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Kendi kendimize: “Acaba bende Allah’ın Sözünün bilgisizliği, önyargılar, üstünlük duyguları, kızgınlık, gurur mu var?” diye soracağız. Biz de, ihtiyaç duyduğumuzda, sadece Rab’bin okulundan gelenden, orada olgunlaşandan, alçakgönüllü olandan, İncil’den öğrenenden ve bizi İncil’i yaşamaya götürmek isteyen kişilerden yardım dileceğiz.

İyi ve kötü insanlar, yani İsa’ya bizi yaklaştıran ve O’ndan bizi uzaklaştıran insanlar var. Hangileri bize gerçekten yardım edecekler? Hangilerini dinleyeceğiz? Kesinlikle İsa’nın yanında olanları ve bizi O’na yaklaştırmaya yetenekli olanları. Onların sözü bizim için de gerçek bir yardım olacaktır. Rab’den uzak olan kişi ise bize kurtuluşu veremez. Çünkü Peder’in verdiği tek Kurtarıcı İsa’dır. Böylece ayırdedersek, dış görünüşler bizi aldatamayacak. 

İyi meyve yalnız iyi insanlardan gelir. Ve iyi insanlar İsa’ya ait olanlar ve O’nun öğrettiği gibi yaşayanlardır. Biz de başkalarına yardım etmeden önce İsa’ya imanımızı güçlendireceğiz ve O’nun Sözünde kendi kendimizi eğiteceğiz.

Aziz Pavlus başka iyi bir düşünceyi bize vermektedir: Ölümün dikeni günahtır. Günah ise gücünü Kutsal Yasa’dan alır. Allah’a şükürler olsun! Rabbimiz İsa Mesih’in aracılığıyla bizi zafere ulaştıran O’dur”. Dünyada egemen olan günah daima bir tehlikedir: Bizleri iyi insanlardan kötü insanlara dönüştürmektedir! Günah, Yasa’ya, vani Allah’ın Sözüne itaatsizlikten gelir ve meyve olarak ruhani ölümü, yani Baba’dan ve İsa’dan uzaklığı getir. Onu nasıl aşabiliriz, onu nasıl yenebiliriz, ondan nasıl hür olabiliriz? Sadece günaha düşmemeye dikkat etmekle yetinmeyeceğiz, devamlı olarak Rab’bimizi ve Öğretmen’imizi kabul etmeye çalışacağız. O, ölümden dirildi bunun için ölümden bile korkmayacağız. Günahın meyvesi olan ölüm, İsa’nın dirilişiyle zararsız kılındı. Bu yüzden zor olsa da- zaten bu tür bir zorluk daima yararlı olacaktır- dirilmiş İsa’da sarsılmadan kalacağız! Alleluya!

P. Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it

Olağan Devre 7. Pazar Günü C Yılı

Litürji

Kutsal Kitab’ın Okunması

İlk Okuma 1Sam 26,2.7-9.12-13.22-23 Mezmur 102 

İkinci Okuma 1Kor. 15,45-49 İncil Lk. 6,27-38

Kral Saul’un Davud’a karşı olan düşmanlığı, açıklanamaz bir kıskançlıktan kaynaklanıyordu ve gerçekten kötü bir duruma gelmişti. Bu durumda Saul’un danışmanları bile onun düşmanlığını kabul etmeleri gerekiyordu, yoksa krallarının öfkesine maruz kalabilirlerdi.

Davud, kralı için dev Golyat ile savaşarak yaşamını tehlikeye atmıştı, arp ile müzik yaparak Saul’u kötü bir ruhtan kurtarmıştı. Buna rağmen hep tehlikede olduğunun bilincindeydi. 

Bugünkü Samuel’in kitabından okuduğumuz olay bizi hayrete düşürmekte. Davud, Saul’e karşı kin beslemiyor ve onun gösterdiği tehlikeli minnettarsızlık için gücenmiyor. Kendini koruma ve öç alma imkanı olmasına rağmen yapmıyor. İmanı kendi doğal duygularından güçlüdür. İman onu yöneltiyor: Sabit, emin bir iman. Davut, imanından, yani güvenini kurduğu o Allah’tan, emin olmayı almaktadır.

O, düşmanı olan krala saygı duyuyor ve onu koruyor, çünkü kötülüğe kapılmasına rağmen o, Allah’ın kutsadığı biridir. Bu sebepten Davut onu yaralamak veya incitmek istemiyor, hatta kralın düşmanlığının yersiz olduğunu anlamasına yardımcı olmak için elinden geleni yapıyor. 

Bu sayfayı okumak çoğumuza faydalı: Onu sık sık gözümüzün önünde tutmak bize iyi gelecekti; İsa’nın eğitimini kabul etmemize hazırlamaktadır.

İyilik yapın, kutsayın, dua edin!”. Bunlar kutsal sözler, tüm iyi insanlardan beklediğimiz tavsiyeler. Ama kime iyilik yapalım? Kimi kutsayalım? Kimin için dua edelim? İsa yeni bir yaşam şekli başlatmakta, bu bizi hayrete düşürmekte: O’ndan düşünemediğimiz sözler dinliyoruz. 

Bizden nefret edenlere mi iyilik yapmak? Bizi kötüleyenleri mi kutsamak? Bize kötü davrananlar için mi dua etmek? Kötülüğe iyilikle mi cevap vermek? Bu, konuşmanın özü; bize gelen ve bize acı çektiren kötülüğe karşı sevgi, iyilik ve kutsama ile cevap vermek! Kısaca şöyle deyebiliriz: İnsanların yaptıklarına değil, daima Allah’ın yapmakta olduğuna tepki göstermek; O, daima bizi sevmektedir. Bu sevgiye daima cevap vermeyi becerebilecek miyiz? 

Eğer bize yapılan kötülüğe bakıyorsak, bu mümkün olmaz, hiçbir zaman olmaz. Doğal reaksiyonlarımız başka yöne gider. Rabbimizin işaret ettiklerini takip edebilmemiz için Baba Allah’ın arzularını gözümüzün önünde tutmalıyız. Baba Kendisine acı veren çocuklarını da sever- bunu Kaybolan Oğul Simgesinden bilmekteyiz-. Bize acı çektirenler sadece bize acı çektirmekle kalmıyor, ilk önce Baba’nın yüreğine acı verirler. O, bütün çocuklarının yüreğinden kötülüğü söküp atmak isterdi. 

Kim kötülük yapıyorsa Düşmanın, Kötünün emri altındadır. Söven ve lanetleyen, düşman olan Şeytanı takip etmektedir ve onun tarafından yakalandığı için acı içindedir. O kişinin kurtarılmaya ihtiyacı vardır, kardeşlerinden daha da zarar görmemeli. Ayrıca, kötülük yapan kardeşime kötülükle cevap verme içgüdüsüne değil, Baba’nın onu kurtarmak arzusuna katılırsam, Baba’nın acısını dindiririm.

Aziz Pavlus, bizim sadece Adem’in evlatları olmadığımızı söylediğinde bize yardımcı olmaktadır. Bizler sadece yeryüzü varlıkları değiliz, ama “yaşam veren” yeni Adem’in yaşamına katılmaktayız. Eğer Allah gerçekten içimizde ise bizler de kardeşlerimize yaşam veririz: Günahkar olduklarından dolayı bunların daima yukardan, Baba’dan gelen, bize de bağışlanmış olan saf sevgiye ihtiyaçları vardır. 

O merhametli sevgi ki bizi, tam da O’nun gibi daima ve her zaman sevmemizi sağlayan Allah’ın çocukları olarak, O’na benzer kılar. “Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun!”: Bizler Allah’ın bu arzusunu daima gerçekleştirmeye çalışacağız.

P.Vigilio Covi

Sorelle Fraternità Gesù Risorto – Konya
miriam@cinquepani.it